İslâm'da iki âlem vardır. Biri bu dünya, diğeri bu dünya hayatı sona erdikten sonra başlayacak olan ahiret. Bu dünya fânidir, geçicidir. Öbür dünya, yani âhiret bakidir, süreklidir, gerçektir. Bu dünya, ahiretteki ebedî ve sonsuz mutluluğun kazanıldığı veya kaybedildiği bir yer olması bakımından son derece önemlidir. Dünya âhiretin tarlasıdır. Bugün burada ne ekilirse yarın orada o biçilecektir. Herkes burada yaptığının karşılığını orada görecektir. Dünyada çalışmak ve ibadet etmek de hak yemek ve günah işlemek de mümkündür. Birinciler yaptıklarının karşılığını cennette, ikinciler cehennemde bulacaklardır. Bu sebeple cennet de cehennem de bu dünyada kazanılır.
Kabir Hayatı
Ruh bedenden ayrılınca insan ölür, ama ölen insan yok olmaz, yeni âlemde yeni bir hayat ile var olmaya devam eder. Bu dünyaya göre ölüm denilen şey öbür âleme göre doğumdur. Ölen bir kimse kabrinde toprağa verilince ruhunun bedeniyle olan ilişkisi, mahiyetini kavrayamayacağımız bir şekilde devam eder. Bedenin çürümesi veya yakılması veyahut da bir hayvan tarafından yenilmesi böyle bir ilişkinin kurulmasına ve sürmesine engel olmaz.
Münker ve nekir denilen sorgu sual melekleri, öldükten sonra kabre konulan kimseyi hesaba çekerler. İyi iş yapan ve ibadet edenler bu sorgulamadan alın akıyla çıkarlar. Yaptıkları iyi işler ve ibadetlerle orantılı olarak kabirde huzur içinde yatarlar. Hatta burası onlar için bir istirahat etme, huzur ve sükûn bulma yeri, cennet bahçelerinden bir bahçe haline gelir. Zamanın nasıl geçtiğini fark edemezler.
Kötü iş yapanlar, inançsızlar ve günahkârlar sorgulama esnasında yaptıklarının hesabını veremeyeceklerinden kabirde zor ve sıkıntılı bir hayat yaşamaya başlarlar. Günahlarının ağırlığı ve çokluğuyla orantılı olarak bir azab görürler. Onlar için kabir cehennem çukurlarından bir çukur haline gelir. Zor vakit geçirirler, zaman uzar gider.
Ölümden sonra başlayıp kıyamete kadar süren bu duruma "kabir ahvâli" veya "kabir hayatı" denir. Bu, dünya ile ahiret arasında bir geçiş (berzah) hayatıdır.
Kıyamet
İnsan gibi dünya da fânidir. Onun da bir mukadder eceli ve vadesi vardır. Vadesi dolunca dünyadaki düzen altüst olacak, oradaki hayatın sonu gelecek, her şey mahv ve helak olacaktır. İşte bu korkunç olaya "kıyamet" denir. Kıyametin ne zaman kopacağını, peygamberler de dahil olmak üzere hiçbir kimse bilmez. Hz. Peygamber, "Lâilâhe illallah diyen bir kimse bulunduğu sürece kıyamet kopmaz" buyurmuşlardır. Bununla beraber ahir zamanın ve kıyametin yaklaşmakta olduğunu gösteren birtakım alâmetler görülecektir. Güneşin batıdan doğması, bazı yerlerin çökmesi ve göçükler meydana gelmesi, yerden bir ateşin veya dumanın çıkıp ortalığı kaplaması, kargaşanın çıkması, günahların ve ahlâksızlıkların yoğunlaşması ve açıkça işlenir hale gelmesi bu alâmetlerdendir.
Sur'a Üflenmesi
Kıyamet kopma zamanı gelince Hz. İsrafil-in Sura üflemesiyle bütün canlılar ölecek, dünyanın düzeni altüst olacak, Allah'tan başka hiçbir kimse kalmayacak, o vakit Hak Teâlâ: "Bugün mülk kimindir!" diye soracak, bu soruya yine kendisi: "Sadece ve sadece bir ve kahhâr olan Allah'ın" diye cevap verecektir.