PEYGAMBERLERİN SIFATLARI

Haber Giriş Tarihi:
Haber Güncellenme Tarihi:
https://www.haberindogrusu.com

Peygamberlik Allah'ın bir lutfudur, kesmî^K değil, Vehbi'dir. Yani çalışılarak ve kazanılarak elde edilmez. Peygamber olacak zevat Al­lah tarafından seçilir. Allah bunları doğuştan peygamber olacak şekilde hazırlamış ve seç­miştir. Bu sebeple Allah'ın, özel birtakım me­ziyet ve faziletlere sahip kıldığı peygamberle­rin başlıca sıfatları şunlardır:

a) Sıdk (doğruluk-dürüstlük): Peygamberler doğru ve dürüst kimselerdir. Yalancı, sahtekâr, dönek ve dolandırıcı değillerdir. Hile bilmez, kimseyi kandırmazlar. b) Emanet (Güvenilirlik): Peygamberler emin ve güvenilir kimselerdir, verdikleri sözde durur, ahde vefa eder, kendilerine tevdi edilen emaneti korur, asla hainlik yapmaz, gadr etmeyi bilmezler. c) Fetanet (zekilik): Peygamberler akıllı ve zekî kimselerdir. Saf, bön, aptal, anlayışı kıt ve geri zekalı değillerdir. Kimseyi kandırmaz ama kimseye de kanmaz ve aldanmazlar. d) İsmet (günahsızlık): Peygamberler te­miz, pak ve günahsız kimselerdir. Kötü bir geçmişleri yoktur. Kendilerinden ufak tefek hata­lar ve günahlar sadır olabilir. Bu türlü küçük kabahatlere "zelle" denir. Ama onlar bu çe­şit hata ve günahlarda ısrar etmezler. Yüksek bir ahlâk öğretmek, ulvî bir ibadet hayatı bel­letmek için gönderilen peygamberlerin ahlâ­kî faziletlere, yüksek bir edep ve terbiyeye sahip olmaları şarttır. Çünkü onlar örnek insan­lardır. e) Tebliğ (duyurma): Peygamberler Allah’tan aldıkları vahyi olduğu gibi fazlasız noksansız ümmetlerine ulaştırırlar. İlahî hükümleri ve bilgileri halktan gizlemezler. Dinde gizleme (ketm) değil, duyurma ve açıklama esastır.

Bütün ahlâkî fazilet ve meziyetlere sahip olan peygamberler görevlerini ifa etmelerine engel teşkil eden bedenî kusurlardan uzaktır­lar. Tiksinilecek ve nefret edilecek ruhî ve be­denî hiçbir hal, hareket görüntüleri yoktur.

Kendilerine inanılması ve peşlerinden gidilme­si için hem ruh hem beden yönünden sağlam ve sağlıklı kimselerdir. Ahlâkları gibi hilkatleri ve beden yapıları da güzeldir.

Bahsedilen bu beş sıfatın peygamberler­de bulunması şart, bunların zıddı olan yalan­cılık ve aptallık gibi vasıfların kendilerinde bu­lunması imkânsız, yeme içme, uyuma, evlen­me, çoluk, çocuk sahibi olma, hastalanma ve ölme halleri ise kendileri için caizdir.

 

Mucize

Peygamberlerin en önemli özelliklerinden biri de kendilerinden mucize denilen birtakım olağanüstü şeylerin ve harikaların zuhur et­mesidir. Peygamberlerin gerçekten Allah'ın re­sulü ve elçisi olduklarını ispatlamaları için gös­terdikleri harikalara ve fevkalâde şeylere mu­cize denir. Diğer insanlar bu türlü olağanüs­tü şeyleri ortaya koymaktan âciz oldukları için peygamberlerden zuhur eden harikalara mu­cize (aciz bırakan) denilmiştir. Hz. Nuh'un tu­fanı, Hz. Musa'nın asasının ejderha olma­sı, Hz. İbrahim'in ateşe atıldığı halde yanmaması birer mucizedir.

Mucizeyi peygamber kendi gücüyle göster­mez. Mucizenin yaratıcısı ve gerçek sahibi Al­lah'tır. Her yönden Allah'a ait olan mucize pey­gamberlerden zuhur eder, fakat çok az ve na­dir olarak zuhur eder. Alemde tabiat kanunları (sünnetullah) kaide olarak yürürlüktedir. Mucize bu kaidenin çok az rastlanan istisnasıdır. Mucize bir çeşit meydan okumadır. Pey­gamber âdeta meydan okuyup "Ben Allah ta­rafından size gönderilmiş bir elçiyim. Bu­nun böyle olduğunun delili ve şahidi Allah’ın bana mucize vermiş olmasıdır. Eğer inanmıyorsanız ve peygamber olduğumu kabul etmiyorsanız siz de benim gibi mu­cize gösterin" demektedirler. Halk, "peygamberim" diyen herkese inansa dünya sahte peygamberler (mütenebbiler) ile dolup taşar. Onun için gerçek peygamberi sahtesinden ayıran bir alâmete ihtiyaç vardır. İşte bu alâ­met mucizedir.

Evliya'dan ve ermiş kişilerden zuhur eden harikalara keramet denir. Kerametlerde mey­dan okuma (tehaddî) yoktur. Veliler veli ve er­miş olduklarını iddia etmezler, tersine bunu gizli tutarlar. Onun için mucizenin açık, kera­metin gizli olması şarttır.

Sihirbazlardan, kâhinlerden ve falcılardan da bazen harikulade haller zuhur edebilir. Bunlarla mucize ve keramet arasında fark vardır. Kendilerinden mucize ve keramet zu­hur eden peygamberler ve veliler her şeyden evvel yüksek bir ahlâka sahiptirler, dinlerine ve diyanetlerine titizlikle bağlıdırlar. Çevrelerindekilere güven veren ciddî, heybetli ve inandırıcı bir kişilikleri vardır. Özü itibariyle ha­yırlı gayelere yönelmişlerdir. Şahsî menfaat­ler peşinde koşan muhteris ve bayağı kimse­ler değillerdir. Toplumun ve fertlerin mutlulu­ğu için hiçbir fedakârlıktan çekinmezler. Yük­sek himmete sahiptirler. İşte bu nitelikler ve erdemler peygamberlere ve velilere özgü olup diğerlerinde yoktur.

Mucize ve keramet biri sûrî (şeklî), diğeri manevî (hakikî) olmak üzere iki çeşittir. Manevî mucize ve kerametler sûrî mucize ve kera­metlere nazaran çok daha önemlidir. Bir gıda maddesinin çoğalması, su olmayan yerden su fışkırması sûrî mucizedir. Ahlâk esaslarına ve edep kurallarına bağlı kalınması, sabır ve azimle gerçek ilmin tahsil edilmesi manevî mucize ve keramettir. Bunlar daha önemli ol­dukları için "istikamet (dürüstlük) kerametten üstündür" denilmiştir. Hissî ve maddî mucize ve kerametlerin faydası da önemi de faz­la değildir. Onun için peygamberler mecbur kalmadıkça bu türlü mucizeler göstermemiş­lerdir.

Hz. Peygamber'in de çeşitli mucizeleri var­dır. Fakat en büyük mucizesi bize kadar gel­miş olan Kur'ân-ı Kerîm'dir. Kur'ân, Resulullah'ın yaşayan ve dünya durdukça da yaşa­yacak olan bir mucizesidir. "Gayr-i metluv vahiy" adı verilen Hz. Peygamber'in sözleri de bir çeşit vahiy sayılır. Fakat bu sözlerde icaz, yani mucize olma niteliği yoktur.