Kamp kaç gündü hatırlamıyorum, sanırım toplamda 41 Gün sürüyordu. Ben mezuniyet töreni olan günü falan bu yazı dizisinde anlatmıyorum, bu son gün olsun, bundan sonrasına gerek duymuyorum. Geçtiğimiz gün İzmir’in Kurtuluşu adı altında kutlama oldu ve gördüm ki o kadar ayrışmışız, o kadar düşman olmuşuz birbirimize ve zararlı söylemleri zararlı yapıları göremeyecek kadar kör olmuş gözlerimiz. Kafam karıştı, “kime neyi anlatıyorum” diye düşündüm. Okuyanlar anlamadıktan sonra istediğimiz kadar bağıralım. Zaten çoktan bağırmaya, haykırmaya başlamıştık bu günlere gelinmesin, “15 Temmuz”lar yaşanmasın diye. O yüzden bu son gün olacak, bir umut gözlerin açılması için. Bir umut yaşananların unutulmaması için.
Çadır arkadaşım bir süredir revirdeydi diye hatırlıyorum, nedenini hatırlamıyorum. Bayılmıştır, bir yerine bir şey saplanmıştır, kafası gözü yarılmıştır, normaldi Şok Mangasındakilere bu tür olaylar. Bir şekilde ölüme yaklaşmıştı ki revirdeydi. Bir öğlen vakti çadıra niye girdiğimi de hatırlamıyorum.
Genel olarak hatırlamıyorum çünkü yıllarca silmeye çalıştım fakat bir umut sildiklerimi beynimin kilitli bölümlerini açarak tekrar hatırlayıp duyurmak istedim sizlere, pişmanım. Keşke; ne Mahrem’de olsaydım ne de bu yazı dizisine bulaşsaydım. Net olarak görüyorum ki aynı tas aynı hamam. Kimsenin kimseyi dinlediği yok, kimsenin çevresine duyarlı olduğu yok. Kimin kiminle çıkarı varsa mutlak itaat peşinde, kim kiminle iş tutabilecekse, kim devletin malını deniz yapabilecekse o doğrultuda, kim kimi karizmatik buluyorsa yeterli oluyor söylemini desteklemeye. Geç fark ettim dönüşün zor olduğunu, hep şans verdim, inancımı kaybetmemeye çalıştım. Oysa benimle birlikte Şok Mangasında olanların çoğunun inancı çoktan yok oldu. Neden mi yok oldu? Devlet eliyle işkence gördük, devlete küsmedik. Nasıl küsebilirdik ki güllük gülistanlık değildi devletin yüzü herkese. Yakın tarihte sağ-sol denilmişti devlet ezip geçmişti. Başörtüsü mağdurları varken biz nasıl devlete küsebilirdik? Sadece onlar da değildi, belki bilmediğimiz nice sorunlar vardı. Biz nasıl küsebilirdik devlete? Devlete küsmemiştik, küsemezdik ve hayatımız boyunca küsmeyecektik. O kadar sesimizi duyurmaya çalıştık, kimse yüzümüze bakmadı. Paralel yapının orduda yapılandığını hatta darbenin yakın olduğunu anlattık, umursanmadık. Devletin başından sonuna, terör destekçisi partiler hariç tüm siyasilere, tüm rütbelerde kişilere, belki de A’dan Z’ye tüm kademelere başımıza gelenleri anlattık. Bir arkadaşımız 15 Temmuz’da şehit oldu, dedik ki bu yapıların önüne geçmenin vakti gelmedi mi? Gelmemiş, olmamış, olduramamışız. Bu sırada arkadaşlarımın çoğu pes etti. Mahrem Belgeseli denildi, sadece Aydın’ın ailesi bu diziyi destekliyor diye dahil oldum, kapanmış defterlerimi açtım. Bir hiç için olduğunu bilseydim, yapmazdım. Diziye dahil olduğum için Şok Mangasında olanlardan bile TRT eleştirisi geldi. Söylemler haklıydı, hakaretler vardı fakat arkadaşlarım haklılardı. Dizi öncesi kapatmıştım bu konuları, işime gücüme bakıyordum, “kim ne yaparsa yapsın” demiştim. Dizi sonrası tekrar düştüm FETÖ ile mücadeleye, sanki benim neyimeyse? Gördüm ki Cumhurbaşkanı dışında samimi kimse kalmamış. Çoğu, “barış nasıl sağlanır” derdine düşmüş. Muhalefetin en güçlü lideri bizim yerimize okullara giren ve aileleri FETÖ’yü televizyonlarda öven çocuklara sarılmış. Neyi, neden konuşalım şimdi?
Hatırlattınız tüm olanları. Sonunda hatırlattınız çadıra girdiğimi ve yerde kan gölü gördüğümü. Bileklerini kesmişti Şok Mangasında olan çadır arkadaşım. FETÖ’cüler acımasızca, haince, şerefsizce yıkmışlardı bizleri. Hatırladım zorlaya zorlaya, keşke yaşadıklarımızı anlayıp da uyansanız. Alın şimdi sizin olsun.. Cumhuriyetiniz de sizin olsun, Osmanlı da sizin olsun, dininiz de sizin olsun, Atatürk de sizin olsun, bizler çoktan dedik “Vatan sağ olsun”.
- SON -
Yorumlar