Kur'ân-ı Kerîm bozulmadan ve herhangi bir değişikliğe uğramadan zamanımıza kadar gelebilmiş olan biricik semavî kitaptır. Şöyle tarif edilir: Yüce Allah tarafından vahiy yoluyla Peygamberimize indirilen, bize kadar tevatürle gelen, üslûbu yönünden mucize olan, okunması ve dinlenmesi ibadet kabul edilen ilâhî bir kitaptır.
Kur'ân Allah kelâmıdır, asla peygamber sözü değildir. Hz. Peygamber Allah'ın sözü olan Kur'ân’ı sadece insanlara iletmiş ve duyurmuştur, onda herhangi bir değişiklik yapmamıştır.
Kur'ân Hz. Peygamber'den bize kadar tevatürle gelmiştir. Yani Kur'ân’ın Hz. Peygamber1 in öğrettiği şekilde günümüze kadar geldiği hususunda hiç şek ve şüphe yoktur. Müslim, gayrimüslim herkes ve hepsi bunun böyle olduğunu kabul etmektedir. Kur'ân'ın sonradan değiştirildiğini veya bozulduğunu veyahut ilaveler ve çıkarmalar yapıldığını hiç kimse iddia etmemiştir, işte bu durum, gerek dinler, gerek ilâhî kitaplar içinde sadece Kur'ân'a mahsustur.
Koyduğu hükümlere ve kurallara göre hareket etmek için Kur'ân-ı anlayarak ve mânâsını kavrayarak okumak esas olmakla beraber onu anlamadan ama inanarak ve sevap umarak okumak ve dinlemek de ibadettir. Kur'ân’dan başka hiçbir kelâmın ve metnin, hattâ, Kur'ân tercümelerinin ve hadislerin sırf okunmaları ibadet değildir. Sadece Kur'ân'ın Arapça orijinal metninin okunması (tilâvet, kıraat) ve dinlenmesi sevap ve ibadettir.
Anlamını bilmese bile her Müslüman'ın namaz kılmaya yetecek kadar Kur'ân-ı ezber bilmesi farzdır. Kur'ân okumak namazın şartlarındandır.
Kur'ân-ı Kerîm'in ifadesi ve üslubu olağanüstü bir güzellikte ve mükemmelliktedir. Bunun için Kur'ân hem anlam hem anlatım yönünden bir mucizedir. Allah Resulü'nün hâlâ yaşayan ve kıyamete kadar da yaşayacak olan canlı mucizesi Kur'ân'dır. Kur'an XIV asırdır bütün insanlara: "Eğer bu sözlerin Allah'a ait olmadığını iddia ediyorsanız, siz de onun bir mislini, hatta kısa bir suresinin benzerini getirin" diye meydan okuduğu halde kimse onun bir benzerini ortaya koyamamıştır. Bu yolda harcanan çabalar ve teşebbüsler hiçbir sonuç vermemiş, Kur'ân'a nazire yazma faaliyetleri hep hüsranla neticelenmiştir. Yapılan denemeler gülünç olmanın ötesinde bir değer ifade etmemiştir, insanlar onunki gibi bir üslûp ortaya koymaktan âciz kaldıklarından Kuran eşsiz bir mucizedir.
Kur'ân sadece ifadesi ve üslubu yönünden değil, ihtiva ettiği hükümler, kurallar, bilgiler, anlamlar ve verdiği haberler yönünden de bir mucizedir. Kur'ân'ın koyduğu kurallar ve getirdiği hükümler ihtiyaçlara uygun olup makul ve mantıkîdir. Verdiği haberler ise isabetli ve doğrudur. İlmî gelişmeler, yeni keşifler ve icatlar hep Kur'ân’ı teyid ve tasdik etmiş, onu hiç yalanlamamıştır.
Kur'ân M.S. 610'da Hz. Peygamber 40 yaşında iken Mekke'deki Hira Dağı'nda Allah katından ve semadan inmeye başlamış, bu iniş (nüzul), 23 sene sürmüş, Hz. Peygamber'in M.S. 632'de Medine'de vefat etmesinden bir hafta öncesine kadar devam etmiştir. Bu müddet içinde tedricî bir biçimde ve sindirile sindirile bütün ilâhî hükümler fertlere ve topluma hâkim kılınmıştır. Mekke'de önce itikad, iman, ibadet ve ahlâkla ilgili hükümler inmiş, daha sonra Medine'de toplumun ihtiyaç duyduğu idare, siyaset, hukuk ve iktisatla ilgili hükümler uygulamaya konulmuştu.
Kur'ân 23 senede bölüm bölüm nazil olmuş, inen âyet ve sureler bir taraftan ezberlenmiş, diğer taraftan deri ve tahta gibi o zaman kullanılan yazı malzemesine yazılmış, Hz. Ebû Bekir devrinde bu malzeme bir tertip dahilinde toplanıp bir araya getirilmiş,' daha sonra Hz. Osman döneminde Mushafın nüshaları çoğaltılarak büyük merkezlere gönderilmiştir. Bu nüshalardan biri Kûfe'ye, biri Basra'ya, biri Şam'a, biri Mekke'ye, biri Yemen'e, biri Bahreyn'e, gönderilmişti. Biri de Medine'de ala-kondu ve buna "İmam" dendi.