SON DAKİKA
Hava Durumu

Şehadet şerbetini polis eşi ile birlikte içti

Kendini eğitime adamıştı. Görme engelli öğrencilerine ışık olmak istiyordu. Ama gözünü kan ürümüş teröristler eşi ile birlikte Dilay öğretmeni şehit ettiler.

Haber Giriş Tarihi: 10.12.2022 01:12
Haber Güncellenme Tarihi: 10.12.2022 01:12
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.haberindogrusu.com
Şehadet şerbetini polis eşi ile birlikte içti

Dilay Kerman, şehit olduğunda hayatının baharında daha 28 yaşındaydı. Yemin etmişti cehaletle mücadele edeceğine dair. Kocası Cem Kerman da polis memuruydu. Biri cehaletle diğeri de suçlularla, bölücülerle mücadele etmek için ant içmilerdi. Dilay ve Cem, terör saldırısı sonucu aynı anda şehadet şerbetini içtiler.

DİLAY (TURAN) KERMAN KİMDİR?
Dilay Kerman 26.01.1983 yılında Ankara’da doğdu. 2 kardeş olan Dilay Öğretmenimizin babasının adı Oğuz, annesinin adı Havva’dır. Dilay 19.09.2010 yılında polis memuru olan Cem Kerman ile evlendi. Ve aynı zamanda 04.09.2011 yılında birlikte şehit oldular.

Dilay Kerman, ilkokulu Etlik ilköğretim okulunda okumuştur. Ortaokulu Eskiyapan, liseyi Bahçelievler lisesinde ve üniversiteyi de Gazi Üniversitesi Görme Engelliler bölümünde okumuştur. Sporla da ilgilenen Dilay öğretmenin bir çok madalyası bulunmaktadır. Çankaya Belediyesi'nin lisanslı sporcusu olan öğretmenimiz aynı zamanda birçok yardım kuruluşunda gönüllü olarak görev yapmaktaydı.
Babası ile birlikte yaptığımız röportajla şehidimizi daha yakından tanıyalım.

DİLAY’DAN BİRAZ BAHSEDER MİSİNİZ?
Dilay ilk çocuğumuzdu, biz Dilay ile birlikte büyüdük diyebilirim. Çok başarılı, çok hayat dolu birisiydi. Bazen veli toplantıları olurdu. Annesi "ben gideceğim, ben de "ben gideceğim" die diretirdik. Çünkü öğretmeni onun başarılarını anlatınca çok mutlu olurduk, çok gurur duyardık. Dilay çok sosyal bir çocuktu, çok yardımsever bir kişiliği vardı. Herkesin yardımına koşardı. Birçok yardım kuruluşunda gönüllü olarak çalışırdı Dilay.

HANGİ BRANŞTA ÖĞRETMENLİK YAPARDI?
Dilay görme engelliler öğretmeniydi. Ama özel okullarda zihinsel engelliler öğretmenliği de yapardı.

HEDEFTE ÖZEL HAREKATÇILAR VARDI!
4 Eylül günüydü. Eşi Cem, arkadaşları ile halı saha da maç yapacaklardı. O sırada Cem’in arkadaşları Dilay da gelsin evde kalmasın bizim eşlerle birlikte olsun dediler. Maç yapacaklardı saatte normalde özel harekatçılar oynayacaktı ama o saatte cinayet bürodaki polisler oynamaya karar verdi. Cem de cinayet büroda görevliydi. İşte maç sırasında PKK’lılar maçı yapan polislerin üzerine ateş etmeye başladılar. Dilay seyircilerin arasındaydı. Herkes saklanmıştı o hengamede işte tam o sırada Dilay’ın eşi Cem vuruldu. Cem’in vurulduğunu gören Dilay da onun yanına koşarken sırtından vuruldu. Cem Dilay’ın vurulduğunu görünce yanına sürünerek varmış. Ve ikisi de şehit oluyor. Zaten ikisi dışında şehit olan kimse yoktu. 

ŞEHİTLİĞİ HİSSETMİŞ MİYDİ?
Dilay çok hayat dolu bir insandı. Ölümden şehitlikten bahsettiğini hiç görmedim. Ama lise yıllarında arkadaşlarına birkaç defa “ben şehit olacağım” demiş. Bizde sonradan öğrendik. 

BOŞ ZAMANLARINI NASIL DEĞERLENDİRİRDİ? 
Dilay’ın hiç boş zamanı olmazdı aslında sürekli çocuklarla ilgilenir onlara hediyeler alırdı. Gönüllü olduğu derneklere gider, bol bol da kitap okurdu.

SÜRECİ NASIL ATLATTINIZ?
Aslında süreci atlatmadık. Acımız ilk günkü gibi taze, her gün kızımızın mezarına gidiyoruz. Onunla sohbet ediyoruz, bazen sanki arayacakmış gibi hissediyorum elim telefona hep gidiyor öyle yani.

“SENİ SEVİYORUM”
Dilay arabada korna çalmamı çok severdi. Bu bizim onunla iletişimimizdi. Korna çaldığımız da bu Seni seviyorum demekti.

“SÖZÜMÜ TUTTUM ÖĞRETMENİM”
Dilay MEB’te çalışmadan önce özel okullarda öğretmenlik yapardı. Branşı görme engelliler üzerineydi ama o zihinsel engelliler üzerine eğitim verirdi. Dilay ile her akşam telefonla konuşurduk gün içinde ne yaşadıysa telefonla bana anlatırdı. Ben de ona anlatırdım. Bir gün şöyle bir anımız oldu; bir akşam telefon da "baba bu gün ne oldu biliyor musun?" dedi. Sen de merak ettim tabi anlat dedim o da anlattı. "Benim bir öğrencim var adı Mustafa ben ona Mıstıfa derim” dedi. "Bugün Mustafa'ya 'boş vakitlerinde ne yaparsın?' dedim" dedi. Mustafa da 'Karşıyaka mezarlığının üstündeki gecekondularda otururum boş zamanlarımda mezar sular para kazanırım demiş' diye karşılık vermiş. Kızım Dilay da 'len Mıstıfa ben ölünce de benim mezarımı da sular mısın?' demiş. Mustafa da 'Allah korusun öğretmenim' diye karşılık vermiş. Ve arkasından da "tabi sularım öğretmenim hem de beleş" demiş. Aradan uzun zaman sonra Dilay şehit olduğunda Mustafa'nın haberi olmuş. Mustafa da Dilay öğretmenine mezarınızı sularım dediğini hatırlamış ve "vallahi benim bir suçum yok" demiş. Kendini suçlu hissetmiş o zamanlar. Dilay'ı biz defnettikten sonra hergün mezarına giderdik ve her gidişimizde mezarın sulandığını fark ediyorduk. Bir gün tekrar gittiğimiz de bir çocuğun mezarı suladığını fark ettik. Çocuğa "bu mezarın bakımını biz yaparız" deyince çocuk biraz ilerde bizi izlemeye başladı. Daha sonra eve dönmek için yola koyulduğumuzda çocuğun hala orda olduğunu fark ettik. eşim de "ben biraz para vereyim" diyince çocuğun yanına gitti. Çocuk "ben Dilay öğretmenin öğrencisiyim adım Mustafa" dedi. İşte o zaman anlatmıştık zaten Mustafa’nın o olduğunu. Mustafa, öğretmenine verdiği sözü tutmuş ve gelip öğretmeninin mezarını sulamıstı hem de hergün...

Tuba Ergin
Tubaergin08@gmail.com
 

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.