Mekânın öklit geometrik yapılardan ibaret olduğu düşünülen kartezyen tasarım; planlarda, kesitlerde, üç boyutta işlevselliği, estetiği, antromopetriyi, ergonomiyi karşılarken mekânın öznesi olan bireyin duygusal ihtiyaçlarına yeterince karşılık veremeyebilir. Bu yaklaşım, bireyle mekân arasındaki simbiyotik ilişkiyi kopararak apatik (duyarsız) bir mekân pratiğine neden olur. Bu da mekânın ihtiva ettiği öznel anlamıyla çelişik bir mekân anlayışını kullanıcıya dayatır.
Oysa insan; beden, zihin ve ruh bütünüdür. Duyularıyla dış dünyayı algılarken, o algıların zihinde yarattığı duygular bireyin ruh dünyasıyla birlikte yaşam kalitesini de etkiler.
Bu yüzden mimarlık bilimi de diğer tüm bilim dalları gibi holistik anlamda düşünülmeli; insanı temel alan bir anlayışla oluşturulan bütüncül çalışma alanıyla teorik bilgiler ışığında pratikte de amaca ve bireye uygun doğru tasarımlar yapmayı hedeflemelidir. Birbiriyle bağlantılı olan disiplinlerden oluşturulacak olan monolitik yapı sağlam temelli metodolojiyi besler.
Yorumlar