Diyaloglar sadece sözcüklerle olmaz; beden dili, jest ve mimiklerle paylaşılan örtük bir iletişim anahtarı vardır ve buna “OSTENSİF İLETİŞİM” denilir. Başka bir ifade ile ostensif iletişim; olabildiğince az sözcükle, konuşmanın gücünü arttırmak için jestleri kullanma yeteneğidir. Tuzluk tutan elimizi havaya kaldırıp karşımızdakine beden dilimizle “İster misin?” diye sorduğumuzda o kişiye ne sunduğumuzu açıkça belirtmemize gerek yoktur. Sunduğumuz şey tuzdur.
Günlük yaşamda sözel iletişim dili dışındaki duyuşsal iletişimin önemine çok da vakıf değiliz. Fakat yapılan araştırmalar bir deneyimin çok sayıda duyuyu devreye sokarak kayda alınmasının, sadece tek bir duyuyla algılandığına oranla yüzde 200 daha fazla anımsandığını ortaya koyar. Sadece bilişsel değil hissel deneyimleri de pekiştiren ostensif imleçler, nöronların “kaydet” butonuna basar. Nöronal kaydedicilerin en duyarlı olduğu anlar deneyimin sadece duyuşsal değil his deneyimi olarak yaşandığı anlardır. Yani limbiğe dokunan uyaranlar bellekte ve bedende bir ömür boyu yaşarlar. Bilgi ve his evliliğinden doğan minik nöral bağlantılar epizodik (uzun süreli-anısal) bellekte varlığımızı inşa eden örüntüleri tamamlarlar.
… ve esasında sessizliğin güçlü iletişim dili içimizdeki tüm hislerin çözünürlüğünü yükseltirken tüm arka plandaki fısıltılara eşlik eden temaşada renklerin, dokuların, kokuların meditatif senfonisi ile ruh, bedenî sınırlardan özgürleşir.
Velhasıl bilmek için önce hissetmek gerekir zannımca ve hisse(de)bilmek için her zaman sözcüklere gerek yoktur.
Yorumlar