Merhaba değerli okurlarım, Bu yazımda insanın dünyayı anlamlandırma sürecinin en temel yapı taşlarından biri olan “merak” üzerine bir şeyler paylaşmak istedim. Bir insanın varoluş serüveni çoğu zaman art arda gelen “neden?” sorularıyla şekillenir. Bir çocuğun bir yaprağı incelemesi, bir kelebeği dakikalarca izleyebilmesi, bir taşı çevirip altına bakması…
Tüm bunlar onun doğuştan getirdiği öğrenme arzusunun dışa vurumudur. Merak, gelişimin kapısını açan doğal bir güçtür. Ancak son yıllarda merakın doğasının değişmeye başladığını gözlemliyorum. Dijital dünyanın hızla tüketilen içerikleri, bireyin içsel merakıyla dıştan gelen uyarıcıların tetiklediği merakı birbirine karıştırıyor. Böylece “gerçek merak” ile “yapay merak” arasında görünmez bir ayrışma ortaya çıkıyor.
Dijital platformlarda karşımıza çıkan kısa videolar, hızlı akan görüntüler ve anlık uyarıcılar, beynin ödül sistemini sık sık harekete geçirebiliyor. Bu durum merak duygusunu bir keşif yolculuğu olmaktan çıkarıp hızlı tüketilen bir uyaran döngüsüne dönüştürebiliyor. Bilimsel araştırmalar da bu gözlemi destekliyor. Benjamin T. Sharpe ve Rylee A. Spooner tarafından yayımlanan çalışmada, dijital içerik tüketimi sırasında beynin dopamin sisteminin aktifleştiği ve sosyal medya akışının ödül devresini tekrar tekrar uyarabileceği ifade ediliyor.
Bu bulgu, dijital içeriklerin neden bu kadar çekici olduğunu ve neden bireyi hızla yeni bir uyaran arayışına yönelttiğini açıklıyor. Dijital içerikler merakı hızla tüketilen bir uyarana dönüştürürken gerçek merak çok daha farklı bir yerde kalıyor. Gerçek merak, çoğu zaman kişinin kendi iç dünyasında filizlenen sessiz bir süreçtir; dışarıya görünmek zorunda olmayan, insanın düşünme biçimini ve bakış açısını derinleştiren bir yolculuktur. Sebep–sonuç ilişkisi kurdurarak bireyi geliştiren bir süreçtir.
Merak yalnızca biyolojik bir dürtü de değildir; aynı zamanda kültürün taşıyıcılarından biridir. Bir toplumun bilgiye, düşünmeye ve üretime verdiği önem merakın niteliğini belirler. Ancak günümüzde kültürel değerlerin yüzeyselleşmesi, popüler içeriklerin hızla tüketilmesi ve taklit davranışlarının çoğalması merakın derinliğini gölgede bırakabiliyor. Artık birçok çocuk, genç hatta yetişkin kendi iç sesinin yönlendirdiği merakın peşinden gitmek yerine algoritmaların sunduğu ilgi alanlarına doğru sürüklenebiliyor.
Merakın çocuk gelişimindeki rolü ise uzun zamandır bilimsel çalışmaların odağında. Prachi E. Shah, Heidi M. Weeks, Blair Richards ve Nikhil Kaciroti tarafından yürütülen ve yaklaşık 6200 çocuk üzerinde gerçekleştirilen geniş kapsamlı araştırmada, merak düzeyi yüksek çocukların okuma ve matematik gibi akademik alanlarda daha güçlü performans gösterdiği ortaya konmuş. Bu çalışma merakın, öğrenme ve bilişsel gelişimin merkezinde yer aldığını; yani merakın bir çocuk için yalnızca hoş bir davranış değil, bir “gelişim motoru” olduğunu düşündürüyor.
Her çocuk merak eder; ancak merakın şiddeti ve yönü çevresel etkilere bağlı olarak zamanla zayıflayabilir. Bunu düşündürebilecek bazı işaretler arasında “neden?” sorularının azalması, yeni bir şeyle karşılaşıldığında çabuk sıkılma, bir konu üzerinde derinleşememe, yaratıcı oyunda zorlanma ve gözlem yapma isteğinin azalması sayılabilir.
Bu davranışlar, merakın çevresel uyarıcılarla gölgelenmiş olabileceğini akla getirebilir. Merakı desteklemek için yönlendirmeyen, tamamen farkındalık temelli bazı genel ilkelerden söz etmek mümkün. Çocukların düşünmesine alan açmak, hazır cevap vermek yerine birlikte keşfetmek, doğayla temas fırsatları sunmak, evde ve okulda soru sormayı cesaretlendirmek, kültürel ve sanatsal uyaranlara yer vermek ve yetişkinlerin kendi merakını canlı tutması, merakın doğal akışını destekleyebilir.
Çünkü çocuklar en çok gözlemleyerek öğrenir; merakı yaşayan bir yetişkin, merakı yaşayan bir çocuk için her zaman güçlü bir model olur. Merak; görüldüğü üzere bireyin gelişimini, toplumun düşünme biçimini ve kültürün devamlılığını belirleyen önemli bir dinamik olarak karşımıza çıkıyor. Dijital çağın sunduğu hızlı merak geçici bir ilgi yaratabilirken; gerçek merak insanı derinleştirir, düşünmeye çağırır ve üretime yöneltir.
Bugün kendimize sorabileceğimiz en önemli soru belki de şudur: “Merakım beni gerçekten geliştiren bir yolculuğa mı çıkarıyor, yoksa dış dünyanın sunduğu uyaranların içinde oyalıyor mu?”
Gerçek merak sessizdir, derindir ve insanı olduğu yerden biraz daha ileri taşır.
Tam da bu nedenle merakın yönünü korumak hem bireysel gelişim hem de kültürel devamlılık açısından büyük bir değer taşır.
Sağlıkla ve merakla yol almanız temennisiyle
Yorumlar
Kaleminize sağlık
2 0