Yaz mevsimiyle birlikte klimalar hayatımızın merkezine yerleşti. Arabada, evde, işyerinde... Serinlik arayışı neredeyse bir içgüdüye dönüştü. Özellikle araç içi klimalar, şehir trafiğinde bunalan sürücüler için adeta bir kurtarıcı gibi. Ancak bu serinliğin bedeli bazen düşündüğümüzden ağır olabiliyor.
Araç klimaları çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Araca biner binmez klimanın son seviyeye getirilmesi, dış ortamla iç ortam arasındaki sıcaklık farkını keskinleştiriyor. Bu ani değişim, bağışıklık sistemine adeta bir darbe indiriyor. Boyun tutulmaları, kas ağrıları, baş ağrısı ve hatta yüz felcine kadar uzanan sorunlar, çoğu zaman bu dikkatsizlikten kaynaklanıyor.
Ayrıca, klimaların filtre bakımının düzenli yapılmaması da ayrı bir risk oluşturuyor. Kirli filtreler, bakteri ve mantar sporlarını içeriye üfleyerek solunum yolu hastalıklarına davetiye çıkarıyor. Sürücü yorgunluğunun artmasında bile rol oynadığı bilimsel verilerle kanıtlanmış durumda. Ne yazık ki pek az kişi, klima açmadan önce camları kısa bir süre açık bırakarak içerideki sıcak havayı tahliye etme alışkanlığına sahip.
Ev ve iş yerlerindeki klimalar da benzer şekilde özen istiyor. Günde ortalama sekiz saat maruz kalınan klimalı ortamlar, zamanla vücut direncini düşürebiliyor. Özellikle çocuklar, yaşlılar ve kronik hastalığı olan bireyler bu konuda daha da hassas.
Bir başka önemli mesele de klimanın psikolojik etkileri. Sürekli yapay serinliğe alışan beden, doğayla olan uyumunu yitiriyor. Oysa bir zamanlar rüzgârda esen bir serinlik, gölgede verilen bir mola bize yetiyordu. Şimdi ise 23 dereceye ayarlanmış bir ekranın karşısında konforu arıyoruz.
Klimasız yaşamak elbette mümkün değil; ama bilinçli kullanmak hâlâ elimizde. Klimayı nimet olmaktan çıkarıp sorun haline getirmek bizim tercihlerimizle şekilleniyor. Unutmayalım, sağlıklı bir serinlik için önce dikkat gerekiyor.
Serinlemek mi istiyoruz, hasta olmak mı?
Tercih bizim. Kalın sağlıcakla
Yorumlar
Çok doğru. Kontrollü ve bilinçli kullanmak gerekli.
0 0