Günümüzde ekranların büyüsü, insanın kendi potansiyelini gölgeleyen bir sis perdesine dönüştü. Televizyon, bir zamanlar bilgiye ulaşmanın en kolay yolu iken, artık çoğu kişi için düşünmekten, üretmekten ve kendini geliştirmekten kaçmanın konforlu bir bahanesi oldu.
Saatlerce aynı koltukta, aynı diziyi, aynı tartışma programını izleyen bir insanın hayatı sandığı kadar değişmiyor. Ekranda başkalarının hikâyeleri akarken, kendi hikâyesi yerinde sayıyor. Zihin, sürekli hazır paketlenmiş içerik tüketmekten tembelleşiyor; merak duygusu köreliyor; üretme isteği de ekran ışığının altında yavaşça sönüyor.
Televizyona bağımlılık, çoğu zaman fark edilmeyen bir gaflet hâlidir. Çünkü insan, kendini geliştiremediğini ancak yıllar geçtiğinde, hayatın ortasında bir yerde durup geriye baktığında fark eder. Okumadığı kitaplar, öğrenmediği bilgiler, keşfetmediği yetenekler, hepsi zamanın içinde birer kayıp fırsata dönüşür.
Oysa insan, öğrendikçe çoğalır; merak ettikçe gençleşir; kendine yatırım yaptıkça özgürleşir. Televizyonu tamamen hayatımızdan çıkarmak elbette mümkün değil, belki gereksiz de. Ama onu bir araç olarak görmek, yaşamın merkezinden çekip zihinlerimizi yeniden özgürleştirmek şarttır.
Ekranın ışığı geçicidir; ama bilginin, gelişimin ve kendi hayatımızın ışığı kalıcıdır. Asıl mesele, hangi ışığın peşinden gittiğimizdir. Kalın sağlıcakla…
Yorumlar