SON DAKİKA
Hava Durumu

46’nın İnönü’sü 2022’nin Kılıçdaroğlu’su

Yazının Giriş Tarihi: 01.06.2022 00:42
Yazının Güncellenme Tarihi: 01.06.2022 12:42

‘Açık oy, gizli tasnifle’kazandıkları1946 genel seçimlerini saymazsak, 1950 ve daha sonraki seçimlerde hep hezimet yaşayan kurucu kadroların partisi CHP’nin, o tarihten bu yana ruh kimyası bir türlü düzelmedi. Menderes’in 1950 seçimlerinde kazandığı ezici başarı, İnönü’yü nasıl panikletti ve ruh kimyasını bozduysa, Erdoğan’ın yirmi yıldan beri ülkenin başında bulunması, CHP’yi ve kasetle iş başına getirilen Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun kimyasını hepten bozmuş gibi. Aradaki fark ise İsmet İnönü, iyi kötü askeri ve sivil mücadeleyi tecrübe etmiş birisi. Kulağına dışardan birilerinin fısıldamasına gerek duymayacak kadar politik oyun tecrübesine sahipti. Kılıçdaroğlu’na gelince, iş başına gelişi de politika yapışı da hiçbir zaman yerli olmadı, olamadı. Kendisi sürekli yabancıların dizinin dibinde politika yaptığı, zoru görünce kaçmaya hazırlandığı gibi başkalarını da kendisi gibi yapacak zehabına kapıldığı söz ve davranışlarından anlaşılmaktadır.

Anadolu insanının irfanı karşısında hiçbir zaman meşruiyet zemini bulamayan kurucu kadrolar, askeri, hukukî ve bürokrasi vesayetiyle, devleti ancak çeyrek yüzyıl yönetebildiler. Ogünkü dünya konjonktürünün ve İkinci Dünya Savaşı’nın ortaya çıkardığı şartlar ve ülkedeki içsel şartların da zorlamasıyla yapılan çok partili 1946 seçimleri ‘gizli oy, açık tasnif’ hilesiyle İnönü kazandı. Bununla beraber, daha 6-7 aylık bir parti olan ve Doğu ve Güneydoğu illerinde teşkilatı bile bulunmayan DP, kazandığı milletvekili sayısı (62 mv) bir sonraki seçimlerde CHP’yi sandığa gömeceğinin işaretini veriyordu. Menderes, bu gerçeği; “Bu memlekete hürriyet gelsin diye çırpındık. Dinlemediler. Bizi sorguya çektiler. Yedi saat küfrettiler. Bize kızmalarının yegâne sebebi, istedikleri yolda yürümeyişimizdi. Şark vilayetlerinde ve hudut vilayetlerimizde teşkilat yapmamamızı, köylere asla uzanmamızı istemediler. Halk Partisi'ne karşı hiç olmazsa 40-50 sene iktidara gelme iddiasında bulunmamamızı istediler. Görülüyor ki arkadaşlar, bizden beklenilen demokratik manzarayı tamamlayan bir süs olarak kalmak.” Sözleriyle açıklıyordu. Nitekim 1950 seçimlerinde bu gerçek ortaya çıkıyordu. Kendi içlerinden çıkan Adnan Menderes’e önce parti kurdurdular. Çok partili seçimlerin ilkinde; ‘açık oy gizli tasnifle’ kendilerini kurtarabildiler. Bu seçimleri Menderes’in kazanması durumunda, İnönü, Nihat Erim’in ağzından, “Demokrat Parti kazanırsa yönetime el koyarız” şeklinde yorumlanacak şu cevabı veriyordu: “Ben ihtilalci ve Kuva-i Milliyeci İsmet’im. Biz bu ülkeyi yoktan bu hale getirdik, üç beş çapulcuya maskara etmeyeceğiz. Yaptığımız bir tecrübedir. Muvaffak olursak ne ala, olamazsa vazgeçer eski usulde birkaç sene daha devam ederiz.” Ancak yapılan ilk demokratik seçimlerde (1950 seçimleri) Anadolu insanı olaya el koyar ve Menderes, devletin başına geçer.

İbn Haldun’un: ‘Geçmiş geleceğe, suyun suya benzediği gibi benzer’ sözü, CHP’nin sabıkasını deşifre etmesi bakımından ayrı bir önem taşıyor. Kılıçdaroğlu’nun sürekli tekrarlayıp durduğu; ‘kaçacak, yolsuzluk yapıyor, para kaçırıyor’ gibi sözleri, İsmet İnönü’nün, Menderes’i ipe götüren, 27 Mayıs darbesine giden yolun taşlarını nasıl döşediğine ne kadar da benziyor. Ancak Kemal Kılıçdaroğlu’nun unuttuğu bir durum var. Türkiye, ellilerin ülkesi değil, medya o günün medyası, asker CHP nin emrindeki asker değil. Hele Anadolu insanı artık o günün bastırılmış sindirilmiş, korkutulmuş aç susuz, yorgun bırakılmış, dini dili elinden alınmış bir halk değil, artık.

İsmet İnönü, işi burada bırakmaz; seçimi kaybetmenin hırçınlığı ile 1960 ihtilalinin şartlarını hazırlamaya başlar. Birçok şehirde terör eylemlerini kışkırtması, Menderes hakkında, sonradan gerçekleri açığa çıkan olmadık iftiralar ve yalanlar, ellerinde bulundurduğu gazeteler marifetiyle ülke geneline yayarak, ülkeyi 60 darbesine götürür.

Aslında dün ile bugün arasında çok da fark yoktur. Tek fark; seçimi kaybeden İnönü’nün kara propagandasına öykünen, bir daha bu ülkenin başına gelmesine, Anadolu insanının izin vermeyeceği gerçeğinin, Kılıçdaroğlu’nun ruh kimyasını ciddi şekilde boşmuş olmasıdır. Bir diğer önemli fark ise; Kılıçdaroğlu’nun şimdiye kadar ürettiği siyasetin, kesinlikle kendi aklının ürünü olmadığı, dışarıdan birilerinin, kulağına sufle ettiği sözleri yüksek sesle dile getirmesinden başka bir şey değil. Kılıçdaroğlu gibilerin, hiçbir zaman bu ülkeye ait olamadıkları gerçeği ise işin bir diğer yüzü olduğu, son yaşanan olaylar açıkça göstermiştir.

Bir siyaset adamı, bir Genel Başkan gibi değil müsamere çocukları gibi davrandığını ise kendi adamları söylüyorlar

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.