İlk bakışta ne anlama geldiğini düşüneceğiniz bu kelime, anlatmak istediğimiz konuyu, kapsamlı bir şekilde bize ifade edeceğini, sizlerle paylaşabilirim. Kelimeye yabancı olmanız anlaşılır bir durum olduğunu da ekleyelim. Alfabe değişince, buna bağlı olarak dil ve dili oluşturan kelimeler de değişti. Bu değişimin sonucu olarak, Türk insanının kullandığı kelimeler dilden atılınca, zihinler de iğdiş edilmiş oldu. Çünkü kullandığınız kelimeler kadar
bu kelimelerin anlamları, düşüncenizin sınırlarını, eylemlerinizin şeklini belirler.
Siyaset teorisyenleri ve pratisyenleri açısından, iktidar-muhalefet ilişkilerini belirleyen ana kavramlardan birisi olarak bu kelimeyi ortaya koyduğunuz zaman, toplumu inşa konusunda sahiplenmemiz gereken; ‘emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker’ kavramını da birlikte değerlendirmenin zorunluluğu doğmaktadır. Mu’arada kelimesi esasında emr-i bil ma’ruf’a daha yakın bir kavram olduğunu vurgulamış olalım. Aynı anlamı ifade eden, fikri /hilaf,
ihtilaf, cedel, münâzara, münazaa/ ve siyasi /mücadele, tefrika, bağy/ kavramları da hatırlatmış olalım. Bu kavramların her birisi, muhalefetin değişik kademe ve boyutlarını ifade eder.
Teoride toplumun sosyal yapısını, inşa, ihya ve düzeltme şeklinde anlaşılması gereken muhalefet kelimesi ne yazık ki politik alanda hiç de hoşa gitmeyecek biçimde anlamlandırılıyor ve pratiğe dökülüyor. Böyle bir anlam ve uygulama kayması ise toplumu inşa ve ihya etmekten ziyade, ifsad etmeye neden olduğunu görüyoruz.
Modern dönemlerde ve Türk siyasal kültüründe bu kelimenin karşılığı yalnızca ‘muhalefet’ kelimesiyle karşılanmaktadır. İngilizcedeki ‘opposition’ kelimesinden kırma bir kavram olarak, siyasetimize bir tarz olarak sokulmuş ve pratiğe yansıtılmıştır. Ne yazık ki bu kavram, politik bir konum kazanmak için tetikçi olarak kullanılmaktadır. Bu da kitlelere, umut verme yerine, maniple etmekten başka işe yaramıyor.
İslam açısından muhalefet etmenin bir hedefi ve amacı var. Aslında, dini ve ahlaki bir ilke olan emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker ilkesine dayalı olarak, toplumu ihya ve inşa etmek gibi bir amacı var. İslam, Müslümanlara yeryüzünü ıslah etme, adaletin kaim olduğu bir hayat oluşturma sorumluluğu yüklemiştir. “İçinizden iyiliği emreden ve kötülükten nehy eden bir topluluk bulunsun” (3/ 104) ayeti, bu sorumluğu Müslüman bireye ve topluma
yüklemekte, hatta bu işin örgütlü bir şekilde yapılmasını teklif etmektedir.
Burada asıl sorun; bu işi siyasi bir parti mi yapacak ya da toplum kendi içinden çıkardığı bir gurup eliyle mi yapacak? “İçinizden iyiliği emreden ve kötülükten nehy eden bir topluluk bulunsun” emri bu işi toplumun kendisine yüklemektedir. Siyasal iktidara düşen de böyle bir topluluğun önündeki engelleri kaldırmaktır. Günümüzdeki muhalefet, iktidarın yaptıkları her şeye karşı çıkmak olarak benimsenen bu kavram; doğruyu-yanlışı, iyiyi-kötüyü birbirinden ayırmak yerine, iktidarı elinde bulunduranları yıpratma adına, ters yüz etme olarak kullanılması, aslında hem kendisine hem de iktidarı elinde bulunduran kadrolara fayda sağlamadığı ortadadır.
Söz gelimi, bir muhalefet mensubu; ‘bu iktidar ne yaparsa yapsın, iyi de yapsa, kötü de yapsa alkışlayacak değiliz, karşısında olacağız ve hayır diyeceğiz,’ diyebiliyor. Meseleye böyle bakınca, muhalefette gösterdikleri çelişkileri, iktidarı ellerine aldıkları zaman da göstereceklerdir. Bu nedenle, yapılacak siyasi faaliyetler; ülkeye ve ülke insanına faydadan çok zarar verecektir. Bu tavır; ülke menfaatlarını düşünmek yerine, ideolojik olarak, geçmişin ufuksuzluğunu günümüze taşımaktan başka işe yaramıyor. Nitekim; bu ve buna benzer bütün yaşanmışlıklar, geçmişin ideolojik tutarsızlığını tekrar hortlatmak anlamı taşımaktan öteye geçmiyor. Bu başlığı koymamın asıl nedeni; meselelere, ülkenin problemlerine, İslamî bakış açısıyla
yaklaşan siyasetçileri işaret etmek içindi. İslami hassasiyetlere sahip muhalefetin, birkaç açıdan tutarsızlıklarına işaret etmek, asıl amacı gerçekleştirmek olacaktır. Özellikle Türkiye ölçeğinde, öteden beri birtakım iddialarda bulunan bu tür muhalefetin, bu iddiaların büyük bölümünün çözülmüş olması, bu kesimlerde etkisini göstermiyorsa, yapılan muhalefetin başka anlam ve amaçlar taşıdığını işaret etmek yanlış olmaz.
Emr-i bi’l-ma’ruf ve Nehy-i ani’l-münker, /iyiyi emretmek kötülüğü engellemek/ esasen siyasal iktidarların doğrudan görevi olmamakla birlikte, siyasetin modern usulleriyle bunu yapıyor, yukarıdaki kavramla yapılmak istenenleri, siyasetin ustalığı ile yapmaya çalışıyorsa, bu hassasiyete sahip olanların durup düşünmesi gerekmektedir. Eğer bu durum; ‘bizim yapacaklarımızı, yapmak istediklerimizi bunlar yapıyorlar,’ şeklinde değerlendiriliyor ve olumsuz bir tavır takınılıyorsa, bu, vahim bir politik tarz olur ki, birileri kalkar sizleri samimiyet testine tabi tutabilirler. Hal bu ki; bu hassasiyetleri taşıyorsanız ister muhalefette olun ister iktidarda, yapmak istedikleriniz konusundaki çabalarınız, toplumda mutlaka karşılık bulacaktır.
Söz gelimi, Millî Görüş Lideri Erbakan, 60’lı,70’li yıllardan itibaren başladığı mücadelesinde; yapmak istediklerini, açık ve net bir şekilde, her kayıt ve şart altında söylemiş ve yapmaya çalışmıştır. Erbakan’ın bu iddialı meydan okuması, bugünkü Yeniden Büyük Türkiye’nin kapılarını araladığını, Erbakan’ın hedeflerine doğru gidildiğini görmüyorlarsa, ne denebilir ki.
Sonuçta; Anadolu insanı, bu gerçeği görüp Millî Görüşü iktidar yapmıştır. Birileri buna izin vermemişlerdi ama yine bir yolunu bulup, Millî Görüşü iktidar yaptılar. Millî Görüş’ün öteden beri yapmayı savunduğu işleri, çağın siyasetinin farklı bir tarzıyla, tek tek gerçekleştirdi. Amaç bu değil miydi?
Başlıktaki Mu’ârada kavramı çerçevesinde muhalefet düşünülüyorsa, o zaman doğru yapılanlara destek, yanlış yapılanlara muhalefet etmek gerekmektedir. İyi Yapılanlara destek kötü yapılanlara da muhalif olmayı, İslami terminoloji ile ifade etmek gerekirse; mâruf’u
emretmek değil nidir?