SON DAKİKA
Hava Durumu

SÜHÂ ve PERVİN

Yazının Giriş Tarihi: 19.02.2022 10:39
Yazının Güncellenme Tarihi: 19.02.2022 10:39

Tevfik Fikret’in kaleme aldığı bu şiir, konusu bakımından, kendi ben’ini ve kendi duyuş tarzını anlattığı şiirler sınıfında yer almaktadır. Bu ayrımı günümüze taşıyan, benimsetmeye çalışan ve Tevfik Fikret hakkında en dikkate değer eseri hazırlayan Mehmet Kaplan’dan öğrenmekteyiz. Mehmet Kaplan’ın, Tevfik Fikret’in bütün şiirlerini inceleyerek belli başlı 8-10 başlık altında topladığını bilmekteyiz. Sühâ ve Pervin şiiri de bu ayrımların en başında bulunan ve az önce bahsettiğimiz 1.başlık kapsamında bulunmaktadır.

                    SÜHÂ ve PERVİN
                    “ Hayâl-Hakikat”
    “Bulutlu bir semâ-yı nisan altında, sâkin ve mu’attar bir çam ormanı… Geniş, uzun bir yol ki döne döne, guyâ araya araya mâi, durgun bir denizin leb-i reyyân-ı bi-pâyânını buluyor… Korunun biraz kuytu, biraz karanlık her noktası ya bir fikr-i mütecessise melce’-i tefekkür, ya iki ruh-ı mütehassire mev’id-i telâki… Herkes, her taraf, her şey sâkit… Kadın erkek bazan bir iki, birkaç vücut ağır ağır yoldan geçerek ağaçlıkta kayboluyor… Sühâ ile Pervin, yola en yakın bir gölgelikte, birbirinin âguş-ı iştiyâkında…”
Açıklama:  Servet-i Fünun edebiyatında resim altına şiir yazma modası ortaya çıkımıştı. Tevfik Fikret’te bu modaya uyarak yağmur şiirini kaleme almıştır. Bu metine bakıldığında da hayallerinde yarattığı bir ağaçlık (orman) ve bu ağaçlığın deniz kıyısına kenarı olduğu görünmektedir. Tasvirini yaparken Lugat’ta kaybolmaya mahkum edilmiş kelimeri ön plana çıkartarak sanatkârane bir uslupla hayalini süslemiştir. Ağaçlık alanın yalnızca kendileri tarafından kullanılmadığını ve kadınlı erkekli birkaç vücudun, halkın da kullanabildiği bir alan olduğunu anlatmaktadır. Hayallerine bukadar gerçekçilik hissi veren şairin romantik-realist bir eser ortaya koyduğunu söyleyebiliriz. Bu sonuca da başlığın altında bulunan “Hayâl-Hakikat” alt başlığından ulaşmaktayız. Yukarıdaki metinde Tevfik Fikret’in karamsar ruh halinde olmadığını söyleyebiliriz.
                
                    SÜHÂ
“Müstağrak, esiri bir tabi’at… Açık sarı,
Uzun, târümâr saçlarının dağılıp örttüğü beyaz Alanında dâimi bir çin-i infi’al ile ağlar gibi bakan
Mâi gözlerini dalların arasından karlı bir şâhika gibi 
Görünen bulut parçasına dikmiş… devam ile:”

-Uzak değil, şu küçük zirve-i şefide kadar; 
Şu parlayan tepeckik yok mu?.. Âh, bir sarsar,
Anif-i sadme-i gulânesiyle bir kuvvet,
Dururken öyle, habersizce, sanki bi-hareket
Alıp götürür bizi…
Açıklama: “Müstağrak…” ile başlayan ve devam eden bölümde Tevfik Fikret’in pitoresk (göz önünde canlandırma- resmetme)’e baş vurmuştur. Devamiyle betimlemesinin de ne kadar kuvvetli olduğuınu görmekteyiz. “… Sözünü sürdürerek:” kısmında ise sanki dışarıdan bir başkası parçaya karışıyor da tarif etme zorunluluğu hissine kapıldığını görmekteyiz. Devamında ise hayal kurduğunu çok net anlayabiliriz. En son kullandığı: “Alıp götürse bizi…” cümlesi bir önceki cümlenin kanıtı niteliğindedir.

                        PERVİN
“Esmer ve nermin cazibe-i hüsniyle meyyâl-i huzuz bir vücud… Parlak, mütebessim enzâr-ı tehekkümünü âşıkının solgun çehresine serperek:”
-Şairce hayâliniz;
Ama niçin? Bu yaşayış kötü mü?
Açıklama: Tırnak işareti içinde bulunan bölümde ise şaire bakanın (Pervin), bakışları tasvir edilmektedir. Bakışlarının alaycı olduğunu görmekteyiz. Ancak burada anlıyoruz ki hayal olan Pervin değil, Tevfik Fikrfet’in olmasını istediği hayalidir. “Şairce hayâliniz” bölümünde ise hayalden hakikate (gerçek) geçiş vardır. 
                        SÜHÂ
                -Hoş; yalnız
    Bütün bu toprağa mensub olanların hâli!
    Ben isterim ki garâmım açınca şehbâli
    Nihayet olmasın artık fezâ-yı nüzhetime;
    Ben isterim ki semâvi olan mahabbetime 
    Semâ kadar açık olsun hudud-ı zevk u emel;
    Sizin şu elleriniz kıymetinde bir çift el;
            “Parmaklarının ucunu tutup öper:”
    Bu eller işte… Bu nâzik, bu pembe elleriniz
    Hayâl ve ruhuma açsın derin, nihâyetsiz
    Bir âsüman-ı müzehheb, bir âsümân-ı huzuz.
                    “Sokularak:”
    Vücudunuzdan uçan nur içinde ben mahfuz,
    Bütün şu âleme gülmek… Şeb-i taayyüşde,
         Şeb-i siyâh-ı taayyüşde muztarib…

Açıklama: Bir önceki metinde Pervin’in konuşmasında hakikate geçiş vardı. Pervin’in sorduğu sorular cevap olarak, SÜHA yine hayalleriyle cevap vermektedir. Dolayısıyla buradaki metinde gerçekten hayale geçiş vardır. 2-7’nci mısralar arasında anjanbuman bulunmaktadır. Hayalini anlattığı bu mısralarda (1-7’nci) bir bakıma aşığına istekte bulunmaktadır. Aşkı kanadını açtığında, gönlünün göklerinde son bulmasını istememektedir. “Parmaklarının ucunu tutup öper:” cümlesinde hakikate geçiş yapar ve ellerini överek hayatının vazgeçilmez bir parçası olduğunu aşığına anlatmakatadır. Ellerini altın yıldızlı gökyüzüne ve hazların alındığı bakmaktan bıkılmayacak gökyüzüne benzediğini anlatmaktadır. Böylece talnızca ellerinden bile haz aldığını anlatmaktadır. “Sokularak:” kelimesiyle devam eden kısımda ise aşkının içinde acı çekerek de olsa bulunmak istediğini anlatmaktadır. 9-11’inci mısralar arsında ve yine 13-15’inci mısralar arasında anjanbuman bulunmaktadır.
                
                        PERVİN 
                        “Mütegaffil:” 
                        -Müjde!
        Bulutlar ayrılıyor… Of, neydi kaç gündür
                    Güneş güneş görünmedi hiç.

Açıklama: Şiirin en anlaşılabilir ve okunması en kolay olan bölümü burasıdır. Sanki 21.yy da yazılmış bir eser havası vermektedir. Pervin, Süha’nın isteklerinden utanmış olsa gerek ki cevabını kaçamak vermektedir. Konuyu değiştirmeye çalışmaktadır. Bir utanma duygusu olduğunu hisstetmekteyiz. “Mütegaffil” kelimesi söyleneni duymamış anlamındadır.

                        SÜHÂ
“Dudaklarında nezaketli bir tebessüm resmetmeğe çalışarak:”
-Emredin, çıkar görünür!
“Sonra ciddi:”
    Ne söylüyordum? Evet, piş-i nâzınızda sizin
    Şu hây ü huy-ı hayatı, baid bşir denizin
    Telâtumundaki mübhem süruda benzeterek,
    Onunla şöyle uzaktan, güzelce eğlenmek…
                Bu en büyük emelimdir;
                    “Daha ziyâde tekarrubla:”
                        Bu en büyük emelim
    Bu gün siz olmasanız bir hayâl olur, güzelim.

Açıklama: Pervin’in mütegaffil tavrından dolayı kendini zorlayarak, dudaklarına ince bir gülümseme yerleştirerek, mübalağa yapmıştır. Sanki güneşin görünmesi tanrının elinde değil de onun elindeymiş gibi bir tavır takınmaktadır. Daha sonra ciddi bir tavırla devam etmektedir. Kaldığı yeri hatırlamak amcıyla sorulan ince bir sorudan sonra hayalini dile getirmeye devam etmektedir. Pervin’in nazını, gürültüden uzak bir denizin dalgalarındaki belirsiz ezgilere benzetmektedir. Uzaktan da olsa onunla eğlenmek istediğini dile getirmiştir. Bu Sühâ’nın en büyük isteğidir. Ardından ona daha da yaklaşarak; bunun en büyük isteği olduğunu yinelemiştir. Pervin olmasaydı bunun yalnıca hayalden ibaret olacağını en son dizede dile getirmektedir.

                        PERVİN
“Sühâ’nın titreyen ellerini va’li bir şefkatle        sıkar:”
                    -Çocuk!
Açıklama: Sühâ’nın titreyen ellerini sıkarak ca’li (yapmacık) bir şefkatle elini sıktığını ve ardından çocuk dediğini görmekteyiz.
                    SÜH 
                    -Çocuk muyum?
                    “Mes’ud ü meshur.”
                    Ah işte güldünüz; güldünüz!
    Bu gün hayatımı tecdid eden tenezzülünüz
            İle- l-ebed beni tıflâne şâd-kâm edecek
                Bir iltifât-ı kaderdir…
Açıklama: Pervin’den gelen çocuk kelimesine mes’ud (mutlu) ve meshur (büyülenmiş) bir şekilde “Çocuk muyum?” Sorusunu yüneltmiştir. Ardından ilk defa zor da olsa güldürmeyi başarmıştır. Ve bunun sevincini de yaşamaktadır. Bu mutlulukla bugün hayatının en güzel tebessümünü aldığını ve sonsuza kadar ona yeteceğini söylemektedir. Bunu da kaderin ona yapmış olduğu bir iltifat olduğunu dile getirmektedir. Burada tamamamen hakikate geçiş olmuştur. 4-5 dizeleri arasında anjanbuman bulunmaktadır. Çünkü dördüncü dizedeki anlam beşinci dizeye yansımıştır.
                    PERVİN
                    -Çocuksunuz gerçek!
    “Karşılarında son şuâ’-ı şems ile tenevvüre
                Başlayan sehâbeleri işâret eder.”
Bakın, şu pembe bulutlarda bir edâ-yı visâl:
“Yeter çocukluğa rağbet!” diyor; hevâ-yı visâl
Sıcak deniz gibi etrâfımıda çalkalanıyor;
İçim tabiati gördükçe böyle kıskanıyor;
Niçin sevişmiyoruz?
Açıklama:Sühanın yönelttiği “Çocuk muyum?” sorusuna cevap olarak çocuk olduğunu onaylayan bir cevapla karşılık verir.(Çocuksunuz gerçek!) Ardından güneşin baterken bulutlara yaptığı darbelerle aydınlanan görüntüye işaret ederek: o bulutlarda bile bir kavuşma edası var. Siz hala çocukluk yapmakta diretitorsunuz. Kavuşma hevesi sıcak deniz gibi çevremizde çalkalanmakta ama siz çocukluktan vazgeçmemekteniz diyor. Ardından  içim doğayı gördükçe, onlardaki bu kavuşma hevesini gördükçe kıskandığını dile getirmektedir. Ardından Sühâya niçin sevişmedikleri soruyor. 4 ve 7. dizeler arasında anjanbuman bulunmaktadır.

                SÜHÂ
                “Müteaccib ve müteheyyic:”
                -Biz sevişmiyorsak eğer
 Kalır gözümde ile-l-ebed münker!
Sevişmemekse bu, sevmekden ihtirâz edelim;
O çünkü pek hatar-engiz, o çünkü pek mül’im
    Bir ihtisâs olacak; ben tahammül eyleyemem.
                “Tevakkufdan sonra:”
    Fakat niçin bu şikâyet, bu gizli gizli sitem?
    Sevişmemek… Bana izâh edin şu nükteyi siz;
    Sevişmemek… müteneffir mi ya’ni?
Açıklama: Şaşkın (müteaccib) ve heyecanlı (müteheyyic) bir tavırla Pervin’in sorusuna cevap verir. Biz şuanda sevişmiyorsak eğer, sevişmemizi sonsuza dek inkar etmiş oluruz. Bizim şuanki durumumuz sevişmek değilse eğer, sevmekten çekinelim demektedir. Burada asıl söylemek istediği iki insanın bir birini sevmesi bile sevişmek anlamına gelmektedir. Devamında; senin bahsettiğin sevişme şekli pek tehlikeli o benim için çok elem verici bir duygu olacak, ben buna dayanamam demektedir. Biraz duraksadıktan sonra aşığına iki soru yöneltmektedir. Bu yakınma ve gizli gizli sitemin nedenini bir soruya sıkıştırır. Sevişmemek… kelimesini açıklamasını ve bu kelimenin nefret etmek olup olmadığını sorar. Yani onların şuanda seviştiklerine inan Sühâ bu soruları yönelterek kendisinin sevişme anlayışını denemekte olduğunu görmekteyiz. Pervin’in bahsettiği anlamda sevişmediklerinde birbirlerini sevip sevmediklerini ve bunun nefret etmek ya da nefret etmemek mi olduğunu sormaktadır.2 ile 6’ncı dizeler arasında bir bütünlük vardır. Baştaki verilen anlam altıncı dizeyede yansımıştır bu durumda anjanbuman bulunmaktadır. Son iki dizede de anjanbuman vardır.             
                    PERVİN    
                    -Yok,hissiz;
    Biraz harareti eksik bahâr-ı aşkımızın.
    Bizim mahabbetimiz bir çocuk ki hep dalgın;
                Değil mi?
        “Gözlerini kırparak, bütün kadınlığiyle.”
                Hep müteenni… Bir az acul olsa!
Açıklama: Sühâ’nın sorusuna cevap olarak: “Yok duygusuz; biraz sıcaklığı (harareti) eksik aşkımızın baharının (bahar-ı aşkımızın) demektedir. Burada Pervin’in anlatmak istediğini anlamadığını ve duygusuz olduğunu dile getirmektedir. Pervin, onların aşkının bir çocuk gibi hep dalgın olduğunu söylemekte ve onaylatmak amacıyla soru yöneltmektedir. Daha sonra tüm kadınlığıyla gözlerini kırparak “hep ağırbaşlı…” der. Son olarakta aşklarının tezcanlı olmasını ister. Bir ve ikinci dizelerde anjanbuman bulunmaktadır. Ayrıca üçüncü ve dördüncü dizelerde de anjanbuman vardır.
                SÜHÂ
    “Nazariyle gökte küçük bir bulutun aheste
                cevelânını  ta’kib eder.”
-Şu nazlı tıfl-ı semavi kadar melul olsa…
         Melâli çehre-i eşyâya pek yaraştırırım.
        Menazarımda hazin bir hayâl araştırırım.
        Denir ki hüzn ile ruhumda bir karâbet var;
                “Mütefelsif.”
        Pek âşikâre, bu bir hastalık; fakat ne zarar!
        Hayatı bence teessürdür eyleyen isbât,
        Taayyün eylemez nevm içinde reng-i hayât.
                “Birden tehavvülle:”
        Fakat, bilir misiniz? Ben hakikaten mübrem
        Bir ihtiyâc-ı teessürle daimâ severim;
        Emellerimde soluk bir hazân tezehhür eder.
        Ne isterim meselâ: bi-hudud bir meşçer,
        Fakat ağaçları hep ser-şikeste, hep üryan;
        İçinde bir dereciki bir şelâle-i giryân;
        Yosunlarında, uçan kuşlarında, her şeyde
        Takattur etmeli âvâre, mest-ü lerzende
        Bir ibtikâ-yı hazânisi aşk-ı sehhârın…
                
“Mağlub-u hayal… Yavaş yavaş kendinden
                Uzaklaşan ma’şükasına doğru tehalükle:”
        Sizinle ben mükedder o solgun eşcârın
        Adım adım uzanan ra’şei zılâlindeş 
        Bir hayâlet-i- puşide-çehre hâlinde
        Gezip dolaşmalıyız, nâgehân bu esnâda
        Güneş gurub ederek, ta uzakta, tenhâda
        Fısıldaşan iki serv-i siyâha son lemeât
        Sükun içinde verirken bir ısfirâr-ı memât,
        Yavaş yavaş azalan tâb-ı tal’âtiyle kamer
        Çıkıp görünmeli bir hasta kız kadar mugberr.
        Semâ dalar o zaman bir perili rü’yâya,
        Sere zemine ağaçlar sedefli bir sâye;
        Ufukda nâir ü nâim sitâreler görünür;
        Leb-i tabi’ate bir buse-i hafi sürünür;
        Vücuda öyle rehâvet  gelir ki yerde bile
        Yürü kıyas olunur bir kanat temâiyle.
        Bu sâye-zâr-ı serâirde böyle yapyalnız
        Yürür, yürür, yürüyorken habersiz ayrılırız.
Açıklama: “Nazariyle gökte küçük bir bulutun aheste cevelânını  ta’kib eder.” Süha’nın gözleriyle gökte küçük bir bulutun yavaş yavaş hareketini izlediğini anlatmaktadır.
-Şu nazlı tıfl-ı semavi kadar melul olsa…
         Melâli çehre-i eşyâya pek yaraştırırım.
        Menazarımda hazin bir hayâl araştırırım.
        Denir ki hüzn ile ruhumda bir karâbet var;
Buradaki mısraları inceleyecek olursak ikinci dizenin sonundaki “yaraştırırım” kelimesi ile  “araştırırım” kelimesinde tunç uyak bulunmaktadır. Burada Sühâ hüzün ile kendisi arasındaki bağlantıyı kurmaktadır. 
        Denir ki hüzn ile ruhumda bir karâbet var;
            “Mütefelsif.”
        Pek âşikâre, bu bir hastalık; fakat ne zarar!
        Hayatı bence teessürdür eyleyen isbât,
        Taayyün eylemez nevm içinde reng-i hayât.
Başkaları ona hüzün ile ruhunda bir ilişki kurduklarını anlatmaktadır. Filazofça (Mütefelsif) bir tavır takınarak devam eder; bunun apaçık bir hastalık olduğunu ama kendisine zararı olmadığını dile getirmiştir. Sühâya göre hayatı kanıtlayan üzüntüdür ve bu yüzden uykunun içinde hayatın rengi (anlamı) anlaşılmaz demiştir. “…var” kelimesiyle “…zarar” kelimeleri arasında, sondaki “-ar” eklerinde tam uyak bulunmaktadır. Aynı zamanda son iki dizenin sonundaki “hayât ve isbât” kelimeleri arasında, sondaki  “-ât” eklerinde tam uyak bulunmaktadır. Yukarıdaki dizelerin son iki dizesinde anjanbuman bulunmaktadır.
“Birden tehavvülle:”
        Fakat, bilir misiniz? Ben hakikaten mübrem
        Bir ihtiyâc-ı teessürle daimâ severim;
        Emellerimde soluk bir hazân tezehhür eder.
        Ne isterim meselâ: bi-hudud bir meşçer,
        Fakat ağaçları hep ser-şikeste, hep üryan;
        İçinde bir dereciki bir şelâle-i giryân;
        Yosunlarında, uçan kuşlarında, her şeyde
        Takattur etmeli âvâre, mest-ü lerzende
        Bir ibtikâ-yı hazânisi aşk-ı sehhârın…
Birden değişerek (birden tehavvülle) ince bir soru yöneltir aşkına ve hemen ardından devam eder; ben seversem eğer gerçekten zorlayacı bir üzüntünün ihtiyacıyla severim der. İsteklerinde solmaya yüz tutmuş bir sonbahar filinzlendiğini söylemektedir. Buraya kadar olan ikinci, üçüncü ve dördüncü dizelerde anjanbuman bulunmaktadır. Daha sonra isteklerini sıralamaya başlar; bir orman ama bu ormandaki ağaçların başları hep kırık ve çıplak der. Yani karamsırlığa tam anlamıyla bir geçiş yapılmaktadır. Ardından hayalinde kurduğu ormanın içini süslemeye başlar. Fakat bu süslemeler hep hüzün ve göz yaşıyla olmuştur. Yaratılan iki kahramanın bundan önceki bütün konuşmalarının hemen hemen hepsinde pitoresk(göz önünde canlandırma-resmetme) bulunmaktaydı. Ancak burada diğerlerinden daha çok anlaşılan bir pitoresk bulunmaktadır. Yukarıda bahsi geçen isteklerde buna rastlamaktayız.(Orman tasviri).  “Mübrem ve severim” kelimelerinin sonundaki “-m” harfleri yarım uyaktır. “Eder ve meşçer” kelimelerinin sonundaki “-er” ekleri tam uyaktır. “Üryân ve giryân” kelimelerinin sonundaki “-ân” ekleri, “şeyde ve lerzende” kelimelerinin sonundaki   “-de” ekleri de tam uyaktır. Yukarıdaki parçada birinci, ikinci ve üçüncü dizelerde anjanbuman bulunmaktadır. Ayrıca 4-9 uncu dizeler arasında da anjanbuman bulunmaktadır.
            
“Mağlub-u hayal… Yavaş yavaş kendinden
Uzaklaşan ma’şükasına doğru tehalükle:”
        Sizinle ben mükedder o solgun eşcârın
        Adım adım uzanan ra’şei zılâlindeş 
        Bir hayâlet-i- puşide-çehre hâlinde
        Gezip dolaşmalıyız, nâgehân bu esnâda
        Güneş gurub ederek, ta uzakta, tenhâda
        Fısıldaşan iki serv-i siyâha son lemeât
        Sükun içinde verirken bir ısfirâr-ı memât,
        Yavaş yavaş azalan tâb-ı tal’âtiyle kamer
        Çıkıp görünmeli bir hasta kız kadar mugberr.
        Semâ dalar o zaman bir perili rü’yâya,
        Sere zemine ağaçlar sedefli bir sâye;
        Ufukda nâir ü nâim sitâreler görünür;
        Leb-i tabi’ate bir buse-i hafi sürünür;
        Vücuda öyle rehâvet  gelir ki yerde bile
        Yürü kıyas olunur bir kanat temâiyle.
        Bu sâye-zâr-ı serâirde böyle yapyalnız
        Yürür, yürür, yürüyorken habersiz ayrılırız.
Hayallerine yenik düşen Sühâ yavaş yavaş kendisinden uzaklaşan sevgilisene doğru hamle yaparak konuşmaya devam eder. Onunla hayalindeki yürüyüşün nasıl olması gerektiğini bir ressam kabiliyetiyle sözlere yüklemiştir. Burada da pitoresk vardır. Aynı zamanda başından sonuna kadar her bir dize bir biriyle ilişkilendirilmiştir, birbirinin yansıması niteliğindedir. Bu yüzden burada anjanbuman bulunmaktadır. “Ağaçların ve dargın” kelimelerinin sonundaki   “-ın” ekleri tam uyaktır. “Sırada ve tenhada” kelimelerinin sonundaki “-da” ekleri rediftir. Bu redif kelimelerinin arkasında bulunan “-a” sesleri yarım uyaktır. Semâ dalar ozaman… dizesinden itibaren az önceki hayalin gerçekleşmesi durumunda olacaklara doğanın onlara nasıl cevap vereceğine dair açıklamalar yapar. Alınacak hazdan bahseder. Ama sonucunda ne olduğunu anlayamadan birden ayrılacağından bahsetmektedir. “Sürünür ve görünür” kelmeler de yer alan “-rünür” ler zengin uyaktır. “Bile ve temasiyle” kelimelerinin sonundaki “-le” ekleri tam uyaktır. “Yapyalnız ve ayrılırız” kelimelerinin sonundaki “-ız” ekleri tam uyaktır.
                        PERVİN
            “İpek örtüsünün saçaklariyle meşguul 
                        Parmaklarını çıtlatarak:”
    -O ayrılış da niçin sani… Cebreden var mı ?
    “Bir dalın üzerinde bir çift kumru gösterir.”
        Bakın şu kuşlara, ayrılmak istiyorlar mı?
                    Bütün cihân kavuşurken…
    “Bundan sonra Pervin hep Sühâ’yı bırakarak
Yoldan geçenlerle iştigaal eder; bakanlara güler; 
        Bir çokları karşısında dolaşmağa başlar;
                        Pervin onlarla eğlenir.”
Açıklama: Sühâ’nın konuşmasının bitiminde Pervin, onu dinlerken ipek örtüsünün saçaklarıyla uğraşmaktadır. En son “ayrılırız” kelimesine takılmış olacak ki: “ O ayrılış ne için sanki sorlayan mı var?” diye sormaktadır. Uçan kuşlara bakmaktadır ve Sühadan kuşlara bakmasını ister ve sorar: “Ayrılmak istiyorlar mı?” Sonuna ekler “Bütün evren kavuşurken…” der ve ilgisini başka tarafa verir. Çevresindeki olaylarla ilgilenmeye başlar. Burada Pervin darılmış olacak ki sitemde bulunur ve başka şeylerle ilgilenmeye başlar.
                    SÜHÂ
                    -Evet, biz ayrılırız;
Ve hep cihandan uzak, ayrı, bir zamân kalırız.
        Bu iftirâkı, bunun telhi-i lezizini siz
        Tahayyül etmeğe bilmem ki muktedir misiniz?
                    “Ta’rif eder.”
        Uzakta birbirimizden, uzakta her şeyden,
        Uzakta benliğimizden de… Ah, ruhun ben
        Bu inceliklerinin karşısında gaşyolurum;
        Bu incelikleri teşrih eder, neler bulurum.
        Sizin de böyledir elbet hayal-i sevdanız,
        Değil mi, sevgili?
Açıklama: Yapılan siteme rağmen cesurca bir cevapla karşılık verir, Sühâ. “Evet, biz ayrılırız.” Sühâ acı çekmekten hoşlanan bir karakter olduğu için ayrılığın vereceği acılığı tadıp tadamayacağını sorar. Hayalini kurup kuramayacağını öğrenmek ister. Cevabını beklemeden tarif eder ve bundan nasıl bir zevk alacağını, neler neler bulup yorumlayacağından bahseder. Sonunca sevgiliye senin de böyle bir hayalin var mı diye sorar? “Ayrılırız, kalırız ve sevdanız” kelimelerinin sonundaki “-ız” ekleri rediftir. “-ır” ekleri ise tam uyaktır.                        
PERVİN
                    “Soğuk.”
                    -Pek şairâne hayâliniz!
                    
SÜHÂ
“Samimi bir i’tirâf ile:”
        -Evet, hakikati hulyâya hep fedâ ederim,
    Zaman olur ki vücudumdan ayrılır, giderim…
    Bu hastalık beni bir tıfl iken tutup ezdi,
    Zaman olurdu ki fikrim tahammül etmezdi.
    Fakat ne olsa budur en safâlı eğlencem;
Geçer bütün bütün esrâr önünde ba’zı gecem…
        Deminki levhayı siz şimdi hayal ediniz:
        Bütün o vahşet-i giryân içinde biz, ikimiz
        Uzaklaşıp gidiyorken, yosunlu bir kabrin
    Başında birleşerek, -ah o kabr, o kabr-i hazin;
    Benim bekaret-i ruhumdur onda nâim olan!
            O nâim-i ebedinin sükun-ı hâbından 
        Bir ihtizâr-ı nihani duyar, teheyyüc eder,
        Ve ağlarız… Bu coşan girye-i huzur-âver,
        Benimçün işte budur en güzel timsâl;
    Gözümde bundan ibarettir işte aşk u visâl!
        Sizin de öyledir elbet de hayal-i sevdânız,
                Değil mi, ruhum?
Açıklama: Sühâ içtenlikle açıklamaya başlar. Gerçeği hayale hep feda ettiğini hatta zaman zaman bu feda öyle bir feda olur ki kendinden geçer. Ve bunu bir hastalık olarak görmektedir. Bu hastalığı da çocukken yakalndığını belirtmektedir. Aynı zamanda bu hastalık onun en büyük eğlencesidir.  Daha sonra devam eder ve az önce geçen olayı hayal etmesini ister ve bu hayali de içtenlikle açıklar. Açıklamanın sonunda da en büyük aşkın ağlamak olduğunu belirmektedir. Kısacası kendisi için aşk ve kavuşmanın ne demek olduğunu açıklamaktadır. “ederim ve giderim” kelimelerinin sonundaki “-im” ekleri redif, “-de” tam uyaktır. “Ezdi ve etmezdi” kelimelerinin sonundaki “-di” ekleri redif, “-z” harfleri ise yarım uyaktır. “Eğlencem ve gecem” kelimelerinin sonundaki “-cem” ekleri zengin uyaktır. “Ediniz ve ikimiz” kelimelerinin sonundaki “-iz” ekleri tam uyaktır. “Eder ve aver” kelimelerinin sonundaki      “-er” ekleri tam uyaktır. “Timsâl ve visâl” eklerinin sonundaki “-âl” ekleri tam uyaktır. Dördüncü ve beşinci dizelerde anjanbuman vardır. 8-11’inci dizler arasında anjanbuman vardır. 12-17’nci dizeler arasında anjanbuman vardır.

                    PERVİN
                    “Erkek kadın, şevk-engiz terennümleriyle
                    Yaklaşan birkaç yabancıya meclub ve muhteris
                    Gülümser; sonra Süha’ya dönerek, daima barid
                    Ve müthekkim:”
                    -Evet, şâirane hülyanız;
            Fakat ne çâre ki ben şimdi şi’re muğberrim…
Açıklama: Kendilerine doğru erkeklı kadınlı coşkun şarkılar söyleyerek yaklaşanlara yakınlık duymaktadır. Tutkuyla gülümser ve Sühaya dönerek soğuk ve alaylı bir şekilde cevap verir. Şiire dargınlığını dile getirir.
                    GELENLER
                    “Mest ü münhemik… Bir aguş-ı telaki gibi açılıp
                    Halkalanarak; Pervin’e:”
            -Güzel çocuk, bize gelmez misin?
Açıklama:  Kendilerinden geçmiş ve istekli olarak kendilerine doğru yaklaşanların bir buluşma kucağı gibi açılıp halkalanarak onlarla gidip gitmeyeceklerini sorarlar.
                PERVİN
                “İsti-cal eder… ve camid bir kitle-i tahayyür halinde
                Bakakalan Süha’yı bigane nazarı altında ezerek koşar.”
            Şitâb ederim!
Açıklama: Bu soru karşısında Pervin sabırtsızlanır. Kendisine şaşkın, donmuş bir biçimde bakan Süha’yı yadırgayan bakışlarla ezerek onlara katılır ve koşmaya başlar. Sonuç olarak şiire kırgınlık aşka kırgınlıkla aynı kefeye koyulmuş ve yepyeni bir acı çekme hayatı ortaya çıkmıştır.

Genel Bakış: Servet-i Fünun döneminde verilen bu eser, geçmişteki tabuların yıkılması niteliğinde bir eserdir. Tevfik Fikret’in yaratmış olduğu iki karakter arasındaki konuşmalardan Sühâ’nın Tevfik Fikret olduğunu öne sürebiliriz. Çünkü, Tevfik Fikret de acı çekmekten hoşlanan, hayal kurmayı seven bir insan olduğunu göz önüne alırsak Sühâ karakteri onunla birebir aynıdır. Ferdi bir konu işlenmektedir. Aşkın anlamının onun için ne olduğunu anlamaktayız. Pervin ise hayal olarak kalabilir. Ancak bu eserde hayal-hakikat zıtlığının bir arada bukadar sanatkarane bir üslupla verilmesi eseri kaleme alanın büyüklüğünü bizlere göstermektedir. Serbest müstezat tarzında manzum bir hikaye niteliğinde olan bu eser istenildiğinde bir tiyatroya bile uyarlanabilir.  Organik bir şiir niteliğindedir. Tamamiyle bir kompozisyon bütünlüğü bulunmaktadır. Hatta hemen hemen her bir bölümde organik şiir olma özelliği vardır. Sıkça anjanbuman ve pitoresk’e rastlanmaktadır. Zaman zaman santimantallik de bulunmaktadır. İstenildiğinde birçok bölüm resm edilebilir. Genel olarak bakıldığında aruz ya da hece ölçüsüne rastlanmamakta bağzı yerlerde Kafiyeler bulunmaktadır. Bu eser o zamanlarda batıya, batının şekil biçimine nekadar çok yaklaşıldığını bize yansıtmaktadır. Ne tam bir realist eserdir ne de tam bir romantik eserdir.İkisinin harmanı olan bu eser, o dönemde edebiyatımızın artık gelişmekte olduğunu göstermektedir.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.