SON DAKİKA
Hava Durumu

Yaşanmış Bir Olayın Hikayesi

Yazının Giriş Tarihi: 07.01.2022 12:14
Yazının Güncellenme Tarihi: 07.01.2022 12:14

Haftanın altı günü çalışmakla yükümlü bir öğretmendim. Hemen her gün, aynı saatte, aynı toplu taşıma araçlarını kullanarak iş yerime giderdim. İş yeri diyorum çünkü artık Özel okullar ve Özel Öğretim Kurumlarının modern kölesi öğretmenler olmuştu. Her sabah dokuzda ders başlardı. Akşam da yedi kırkta sonra ererdi. Öğle arası kırk dakikaydı ve yemek kurum tarafından karşılanmıyordu. Üstelik devlette öğretmenlik yapan meslektaşlarımdan çok daha az kazanıyordum. Geçindirmekle yükümlü olduğum bir ailem olduğu için bunlara katlanmak zorundaydım. Bunun yanı sıra öğrenciler ve velileri tarafından satın alınmış bir maldan farkımız yoktu. Her zaman haklı olan da onlardı. Öğretmen derslerdeki şovlarına göre kurumda kendine yer bulabilirdi.

Her insanın mutlaka bir hikâyesi vardı. Günümüzde hemen herkes kendi derdiyle cebelleşirken çevresini göremez hale gelmişti. Oysa başkalarının derdini, sıkıntısını dinleyip çözüm aramaya başladığınızda hayatınızdaki bütün düğümler birer birer, siz farkında olmadan,  çözülüp gidiyordu. Hikâyem gözlerimi açmama vesile olan bir iki olayla değişti.

İliklere kadar hissedilen soğuk bir Salı sabahıydı. Uludağ’a düşen yılın ilk karının ayazı insanlara titreme nöbeti geçirtecek kadar şiddetliydi. Saati ayarlanmış ayaklı bir saat gibi yeraltı treni durağına vardığımda saat yine 08.05’ti. Aylardır hep aynı treni kullanıyordum. Her şey o kadar sıradan ve birbirinin aynı hale gelmişti ki kurulu bir robottan farkım yoktu.

Metro durağa doğru yaklaşırken en derinlerimde hissettiğim soğuğun eşliğinde her zaman bindiğim vagonun kapısına yöneldim. Tuhaf sesler çıkararak açılan kapıdan içeriye girdiğimde insan yoğunluğunun oluşturduğu itici bir kokunun içine daldım. Bu koku ilk etapta rahatsız etse de zamanla kendine alıştırıyordu. En azından dışarıdaki keskin ayazı yok ediyordu. 

Dünyamı kuşatan sorunlardan arınabildiğim tek yerin toplu taşıma araçları, özellikle de yeraltı treni olduğunu, bugün bir kez daha anladım. Kitap okumaya zaman ayırabildiğim tek yer burasıydı. Sorunlarımdan kaçmanın en güzel yoluydu kitaplar. Orada yeni tanıdığım karakterler ve bunların sorunları, kendi sorunlarımı kısa da olsa bir süre aklımdan alıp götürüyordu. Onların dünyasında olmak günümüz insanlarından uzaklaşmanın en güzel yolu olmuştu. Dertlerimden kaçıp kurtulabileceğim bir sığınak,  fırtınalı bir günün ardından sığınılacak bir liman haline gelmişti.

Metro, durakları bir bir geçerken ben de yeni başladığım romandaki karakterle tanışıyordum. Onlarla adeta kucaklaşıyordum. İçlerinden biriyle yakınlık kurmaya çalışıyordum. Daha tanıştıklarım arasından birisiyle yakınlık kuramadan yirmi dakikalık bir yolculuğun ardından ineceğim durağa varmıştım. İstemeye istemeye kapattığım kitabı çantama yerleştirdikten sonra metrodan indim. Soğuk şiddetini arttırmıştı, ya da içerideki sıcaklıktan yeni çıktığım için bana öyle gelmişti. İnceden yağan kar ve ona kuvvet veren rüzgâr yüz felci geçirtebilecek bir potansiyele sahipti. Bursa’da kötü olan taraflardan biri de buydu. Metroların yerin üstünde kalan duraklarında soğuğu bütün çıplaklığıyla yaşayabilirdiniz. Üstelik bu sorun için yerel yönetim tarafından alınmış bir önlem yoktu. Kısa süren sorunlardan uzaklaşma evresi daha metrodan adımımı attığım anda yerini sorunlara bırakmıştı.

Gideceğim yerlere özellikle randevularıma geç kalma gibi bir huyum yoktu. Aksine yarım saat önceden orada olurdum. Kuruma geldiğimde temizlik işleriyle ilgilenen iki çocuk annesi bir kadın dışında kimse yoktu. Her sabah ebeveynleri tarafından şımartılan, paranın güç olduğunu düşünen, aslında düşüncesiz çocukların pisliklerini temizliyordu. Hep güler yüzlü olması çalışmak zorunda olmasındandır.

Sekreter’in oturduğu masaya geçerek her sabah yaptığım gibi Mischa Elman’dan bir keman ziyafeti çekmek için bilgisayarı açtım. Parçayı açtıktan hemen sonra temizlikçi ablanın benim için hazırladığı kahveyi alarak ruhumu okşayan keman sesiyle yangın merdivenine çıktım. Bir sigara yaktım. Günümün güzel ve kaliteli geçmesini temenni ediyordum ki müzik kapandı. Müdür Bey gelmiş olmalıydı. Yine arkamdan bir ton söyleniyor olabilirdi.

Neyse ki öğrenciler tarafından sevilen ve sayılan bir hocaydım. Tabiri caizse popüler hocalardan biriydim, bu benim için bir avantajdı. Öğrencilerin hakkına girmemek için de bütün birikimimi onlarla paylaşmaktan onur duyardım. Benim için kutsal bir vazifeydi, bu bilgi paylaşımı. İyi niyeti suiistimal edecek biri de değildim. Saat dokuza yaklaştığında önce hocalar ardından da yavaş yavaş öğrenciler gelmeye başlamıştı.

Öğrenciler için dersin başladığını bildiren zil çaldığında öğretmen zilini beklemeden sınıfa girdim. Sınıf her zaman olduğu gibi bomboştu. On beş dakika sonra yavaş yavaş gelmeye başladılar. Derse başlamam için bir kişinin gelmesi yeterliydi. Ezbere bildiğim konuyu öğrencilere aktarabilmek ve kavramalarını sağlamak benim için çocuk oyuncağıydı. Her şey olması gerektiği gibi devam ederken gelen Can, o günümü zehir etmeye ant içmiş gibiydi. Bir ahıra girer gibi sınıfa daldı. Gerçi ahıra giren çoban, bu çocuktan daha saygılıdır ve eminim ki ahıra girişi de bu çocuk kadar saygısız değildir.  Selamsız sabahsız sırasına oturdu. Kitaplarını çıkartırken çıkardığı ses hem benim dikkatimi dağıtıyordu hem de arkadaşlarının tepkisine neden oluyordu. Görmezden gelmeyi tercih ederek konuyu sürüklemeye devam ettim.

Sınıfta göz göze geldiğim bir çocuğa soru sordum. Cevabını aldıktan sonra konuya devam edecektim ki Can az önce yaptığı saygısızlıklar yetmezmiş gibi söz alma gereği duymadan lafa girdi.

“Hey! Hoca, ya şu konuyu baştan anlatsana. Bir şey anlamadım. Zaten günlük hayatımızda bir işe yaramıyor. ÖSYM de bizi bu saçma sapan konulara buna mecbur bırakıyor.”dedi.

Oysa bu tekrar konusuydu. Hızlandırmayla birlikte bu üçüncü anlatışımdı. Yapmış olduğu hatayı anlamalıydı. Onu arkadaşlarının içinde rencide edemezdim. Sakinliğimi koruyarak “Dördüncü tekrarda dinlersin.”dedim.

“Amma da yaptın ha, Hocam! İşin ne anlatacaksın!”

“Doğru, işim anlatmak fakat yaklaşımı yerinde olan için geçerli bu.”

“Bizim paramızla bize mi ahkâm kesiyorsun?”dedi. Konu farklı bir boyuta gidiyordu. Uzatmanın yersiz olacağını düşünerek kaldığım yerden devam etmek istesem de buna izin vermemekte ısrarcıydı.

“Sana diyorum! Biz buraya para akıtıyoruz ve senin işin de bizim istediğimizi yapmak.”dedi.

Artık susturma vakti gelmişti. Aksi halde sınıftaki diğer öğrencilerin hem vaktini alacaktı hem de aklınca dersi kaynatacaktı.

“Senin verdiğin parayı ben tuvalet kâğıdı olarak kullanıyorum.”dedim. Cümlemi bitirmemle sınıfta kahkahanın patlaması bir oldu. Aldığı cevap karşısında afallayan Can kıpkırmızı kesildi. Bana verecek bir cevap bulamadığından olsa gerek öfkeli bir şekilde sınıfın kapısını çarparak çıktı.

Bu konuşma iyi olmuştu. Derse kaldığım yerden devam edebildim. Tenefüs zili çaldığında kantine çıktım. Çay alarak yangın merdivenine giden kapıya geldim. Kapıyı açtığımda Can karşımda duruyordu. Elinde bir bıçakla beni bekliyordu.

“Sen kim oluyorsun da beni sınıfta küçük düşürüyorsun?”

“Senin yapmaya çalıştığın durum elinde kaldı sanırım.”

“Gel buraya!”diye bağırarak bıçağı salladı. Ani bir hareketle kendime doğru gelen bıçağı savuşturdum. İkinci hamlesine izin vermeden bıçağı elinden aldım. Bir şey yapamayacağını anlayınca küfürler ve tehditler savurarak yanımdan gitti.

Ailesinin parasına güvenip ahkâm kesmek normal hale gelmişti. Paranın herkesi yenebileceği düşüncesini onlara aşılayan da aileleriydi. Akıl edemediği nokta benim paraya tapan biri olmadığım ve bu gibi durumlara pabuç bırakmayacağımdı. Bu ara yirmi dakikaydı. Olayı diğer öğrencilerden duyan hocalar soluğu yanımda aldı. Ne olup bittiğini anlamak istiyorlardı. Bu gibi kurumlarda dedikodudan kaçmak imkânsızdı. Gelen hocaları geçiştirerek sigaramı içmeye devam ettim.

İkinci sigaramı yakacakken telefonum çaldı. Arayan müdürdü. O da olayı duymuş olmalıydı. İsteksizce açtım telefonu.

“Hocam, odamda sizi bekliyoruz.” Karşıdan gelen bu cümlenin tonlamasında sinir geziniyordu. Bekliyoruz dediğine göre yalnız da değildi.

Odasına indim. Müdür, müdür yardımcısı, kurucu ve Can’ın babası bekliyordu. Hepsinde beş karış surat bana bakıyorlardı.

“Buyurun, hocam geldim.”

“Ne olduğunu biliyoruz. Beyefendi Can’ın babası.”

“Hoş geldiniz.”

“Hiç de hoş gelmedim. Siz kim oluyorsunuz da benim oğlumu rencide etme hakkını kendinizde buluyorsunuz?”dedi.

Kimse oturmam için yer göstermedi. Kendimden emin bir şekilde boş olan koltuğa oturdum. Bacak bacak üstüne attım. Anlayıp, dinlemeden sorular yağdıran adamı iyice süzdüm.

“Hakaretleriniz bittiyse ben size olanı biteni anlatayım.”dedikten sonra sınıfta yaşananları bir bir anlattım. Odada bulunan herkes çocuğun haksız olduğunu biliyordu. Buna rağmen öğrenci kaybı onlar için para kaybıydı. Veli bunu çok iyi analiz etmiş olacak ki “Her ne olursa olsun, o size sövse bile sizin o cümleyi kurarak rencide etme hakkınız yoktu.”

“Çocuğunuzun büyüklerini saymamasının sorumlusu ben değilim. İlk terbiye ailede verilir bunu biliyorsunuz. Gördüğüm kadarıyla kendiniz gibi yetişmesini istiyorsunuz. Eğer ki çocuğunuzu buraya göndermişseniz kimsenin hakkına girmemesi hususunda kendisini bilgilendirmeliydiniz. Burası babasının çiftliği değil istediği gibi at koşturamaz.”

Daha ileriye gideceğimi anlayan Müdür söze girdi. “Hocam, biz çocuğu çağıralım. Konuşalım. Orta yolu buluruz.”

“Siz çocuğu çağırın, orta yolu bulun. Bir de yerime yeni bir hoca bulun. Burası matematik binası ve ben Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeniyim. Yani yasal değilim.”dedim.

Öğrenci velisinin yüzü gülüyordu. Büyük bir zafer kazanmış komutan edası takındı. Müdürün ise yüzü düşmüştü. Benim yerime iki öğretmen almak zorundaydı. Hem Edebiyat hem de Türkçe dersine girecek bir öğretmen bulması zor olduğundan iki ayrı branştan öğretmen almak zorundaydı.

Daha fazla konuşmayı uzatmak istemediğimden oturduğum yerden oldukça sakin bir şekilde kalktım. Kısa bir süreliğine işsiz kalacağım günlere doğru bir adım attım.

 Öğretmenler köle değil, baş tacıdır. Onlara nasıl yaklaşılması gerektiğini bilmeyen bir neslin sonu da felakettir.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.