SON DAKİKA
Hava Durumu

Konformist Beyazlar Ülkesi

Yazının Giriş Tarihi: 27.11.2020 15:16
Yazının Güncellenme Tarihi: 27.11.2020 15:16

Eğitim hayatımın önemli bir kısmı devlet parasız yatılı okulunda geçti.

Tam altı yıl devletin yatılı kız yurdunda yaşadım.

Bir çocuk olarak girdiğim okuldan bir genç kız olarak mezun oldum.

Bütün çocukluk hayallerimi, özlemlerimi, kıyafetlerimi, ayakkabılarımı ve de kitaplarını bir çelik dolaba sığdırmayı on bir yaşında öğrendim.

Burada çoğul olan kıyafet ve ayakkabı kısmı haliyle çok da çoğul değil.

Şimdi aynı yaşlardaki yeğenlerimle karşılaştırınca sahip olduklarının az bir kısmı diyeyim siz anlayın.

Yaş ilerledikçe geçmişe yolculuk sayısı artıyor, en azından bendeki durum bu.

Son zamanlarda düşünüyorum insan iki şeye çok hızlı alışıyor, konfor ve beyazlık.  

Yatılı okulda eni yarım metre, üç raflı bir çelik dolaba hayatını sığdıran ben, şimdi koca eve zor sığar oldum.

Kıyafetler üstüme yürüyor, kaç çift ayakkabım var bilmiyorum. Şimdilik beyazlamadım. İnşallah o noktaya vardırmam işi.

Allah kimseyi iddiasıyla imtihan etmesin.

Memleketin hali ile kendimi kıyaslıyorum ne çok benzerlik var. 

Konfora alışanlar, konfora doğanlar, konfora ulaşamayanlar bir de konformist beyazlar ülkesi olduk neredeyse.

Arada tek tük; ‘’neydik ne olduk’’ diye hatırlatanların ağzına neredeyse kürekle vurulur oldu.  En bilindik cümle; ‘’benim vergilerimle yapıldı’’ savunması. 

Sadece hayatı kolaylaştıran maddi ve fiziki imkânları kastetmiyorum, manevi konfor ki, neredeyse hiç hakkıyla konuşulmuyor. 

Geçmişin mağdurlarının, ezilmişlerinin bir kısmının günün konforunda beyaz mahalleye kayıt için sıraya girmelerine kaderin cilvesi deyip geçilir mi onu da bilemedim. 

Beyaz mahallenin doğal üyesi olan nispeten zengin seküler kesime eklemlenmek için şekilden şekile giren görünüşte dindar bir kesimden bahsediyorum.  

Aynı markalardan alışveriş yapan, aynı otellerde tatile giden, aynı plastik cerrahta düzeltme operasyonları yaptıran hanımlar ve beyler, vallahi sayenizde kafam feci karışıyor.  

Sosyal medyadan birkaç deneme ile kimleri kastettiğimi şıp diye anlarsınız.

Beyaz mahalleye iltica eden dindar filozof, kitaplarıyla, konferanslarıyla dindar gençlerin göz pınarlarında su bırakmayan en dindar yazar,  kelimeleri uzatarak konuşmalarını bol bol yabancı terimlerle süsleyerek seküler camiaya selam yollayan köşe yazarı hanımlar…

Bir de sosyal medyada çok aktif makam sahibi büyüklerimiz var, onlara aynı soruyu milyon kere sorsanız sizi görmez, size cevap vermez,  soruyu mutlaka beyaz mahalleden alır, cevabı onlara verir…

İnsanı, en çok da bir aferin uğruna çırpınan bu zavallı hal üzüyor.

Son zamanların en büyük konforu da netameli konularda susmak. 

Uygun sıradan aday konulup meclise giren bazı vekillerin konforlu suskunluğu bulaşıcı sanki.  Malum son zamanlarda covid 19 hakkında sadece ‘’Tanrı Kompleksli Doktor ’’ olan bilim adamları konuşabilir. 

Hepsi de aynı virüs grubundan ardışık salgınların tesadüf olamayacağını, düşünseniz de ifade edemezsiniz.  Bazı ilaçların ve bazı önlemlerin abartılı ya da yetersiz olduğunu söyleyemezsiniz!

Neden?

Bilim tanrısı çarpar!

Hem de tıp bilimi tanrısı, öyle böyle değil bir çarpar feleğiniz şaşar. 

Ben konuyu; ‘’Bilimi de Allah yarattı’’ diyerek kapatıyorum.

 

Maske

 

Varlığını teröre, şiddete borçlu bir siyasi figür Pervin Buldan. 

Siyah zemin üzerine beyaz yazıyla  ‘’İstanbul sözleşmesi yaşatır’ sloganlı maskesini takarak mecliste boy göstermiş.

Aynı maskeden Meral Akşener de takmış. 

Malum bu iki siyasinin parti ideolojileri, taban tavan ilişkileri son zamanlarda çok konuşulur oldu.  Kendi adıma aynı maskeyi takmalarına da diğer tüm söylem ve eylemleri gibi hiç mi hiç şaşırmadım.

Yalnızca İstanbul Sözleşmesinin bazı maddelerinde acilen düzenlemenin şart olduğu fikrim pekişti.

Şiddetin önüne geçmek, zayıf olanın hakkını hukukunu garantiye almak devleti yönetenlerin öncelikli görevidir.

Şiddet, kadın, çocuk ve aile konusu sloganlı maske takan samimiyetsiz siyasi figürlere bırakılmayacak kadar önemli ve öncelikli meseleler. 

Pervin Buldan ve Meral Akşener’in Diyarbakır HDP İl Binasının önünde ‘EVLAT NÖBETİ’ndeki anaları dinlemeleri sembollerle mesaj vermelerinden daha anlamlı olurdu. 

Mesela Pervin Buldan partisinin il teşkilatlarına bu anaların çocuklarını dağa götürmekten vazgeçmeleri emrini verebilirdi.

Ne de olsa partinin eş başkanı. 

Meral Akşener tenhalarda gizli anayasa görüşmeleri yaptığı HDP’lilere yine tenhalarda;  ‘’yahu kaçırmayın parmak kadar sabileri, dağdaki terör baronlarına yem etmeyin’’ diyebilirdi. Belki demiştir bilemem ama demiş olsa anayasa görüşmeleri gibi o da ortaya sızardı.

Bazı il başkanlarının FETÖ terör örgütü ile olan bağlantıları gibi birileri mutlaka dile getirirdi.  

Samimiyet çok değerli…

 

 

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.