Pandemi Günleri Özeti

Bu yılın ocak ayından itibaren Çin kaynaklı olduğu iddia edilen tonlarca sosyal medya görüntüsü döküldü ortalığa...

İnsanlar aniden sokak ortasında, havalimanlarında ölü kuşlar gibi düşüyor, bütün dünya ile birlikte biz de Wuhan da neler oluyor sorusunu soruyordu haklı olarak.

Bazı görüntülerde güvenlik güçleri, insanları sürükleyerek ambulanslara doldurup götürüyordu. Wuhan canlı hayvan pazarından yarasa kaynaklı yeni bir corona virüs tipi kaynaklı enfeksiyon söylentileri başladı önce. 

Çin den doyurucu bir açıklama yapılmazken bakışların çevrildiği dünya sağlık örgütü de epidemi ya da pandemi ihtimalinden bahsetmedi.

Corona virüsle ilgili daha önce nispeten bölgesel kalan iki salgın tehlikesi atlatmıştı dünya… SARS ve MERS… 

Çok öldürücü ama sınırlandırılan iki enfeksiyon.

Aynı virüs ailesinden üçüncü bir salgın ihtimali konuşulurken adı da konuldu Covid-19.  

Sonrası baş döndürücü bir hızla gelişti…

Ancak elektron mikroskopu ile görülebilen, tüm dünyadaki toplam ağırlığı 2 grama denk düşen, yaşayabilmek için başka bir canlının tam canlı hücresine nüfuz etmek zorunda kalan bir virüs tüm dünyayı dize getiriyordu.

Ülkemizde ilk vaka Mart 2020 de görüldü.

Sağlık Bakanımız canlı yayında bir basın toplantısıyla duyurdu.

Yoğun hazırlıklar yapıldı. Tüm sağlık personeli Covid 19 hakkında eğitildi.

Özellikle enfeksiyon hastalıkları biriminde çalışanlar çok yoğun eğitimden geçtiler.  Hastaneler personeller için koruyucu ekipman stoklarını kontrol etti.

O arada fısıltı gazetesi de harekete geçti. ‘Fısıltı gazetesi’ diye naifçe yazdığıma bakmayın, bildiğiniz algı mühendisleri olabilecek en alçakça yalanlarla arzı endam ettiler.

Çin’den alınan bir görüntüyü Şişli Etfal Hastanesinden ölüler diye paylaştılar.

O kadar çok yalan söylendi öyle alçakça algılar yapıldı ki, bu kadar alçakla aynı havayı teneffüs etmekten bir kez daha utandık.  Seyahat kısıtlamaları getirildiği halde arkadan dolanan, ev partileri organize eden yüzsüzler, devlete ve sağlık bakanlığına saldırdı.

Hatta virüsü, dini ibadete dahi bağladılar.

Daha da acısı, bir devlet üniversitesinin öğretim üyesi bile aynı şeyi yaptı.

Malum hekim örgütümüz durur mu, algıcıların en organize olanı TTB, tezviratın en kirlisine başvurdu. 

Sağlık politikaları, hekim hakları hakkında dişe dokunur bir katkısı olmayan TTB; “sağlık bakanlığı verileri saklıyor, ölü sayısını saklıyor, ölüm nedenlerini saklıyor” yalanlarını sıraladı.  Ölüm bildirim formunun çift kontrollü bir sitem olduğunu, ölüm nedenini giren hekimin verisine başka kimsenin müdahale edemeyeceğini bile bile üstelik…

TTB’yi maalesef sözde gazeteci, haberci, siyasi, şöhret olan bir grup hararetle destekledi.  Sosyal medyada fenomenlik yapan, gelirini ticaretten elde eden bir takım iş kadınları ‘’hastanelerde malzeme kalmadı hasta bakmak için poşet kullanıyoruz ‘’ yalanlarını savurdular.

Tüm dünyada görünen asıl gerçek şuydu.

Türkiye, salgın riskine en hazır ülkeydi.

Ülke içinden bir grup algı mühendisi bunu yıkmak, perdelemek için her şeyi yaptı. 

Dünyanın 170 den fazla ülkesini tıbbi ekipman, koruyucu ekipman yardımı yapan Türkiye gerçeği kabak gibi ortadayken üstelik…

Avrupa ve ABD maske için havadaki uçaklara rota değiştirdi, kaba tabirle birbirlerinin tıbbi ekipmanlarına çöktüler.

İspanya, İngiltere, İtalya, Fransa gibi AB ülkelerinde hastanelerde savaş protokolü uygulanıp, hastalardan solunum cihazları çekilirken,  biz dünyanın her yanından vatandaşlarımızı ülkemize getiriyorduk.

 Pandemi henüz sona ermedi, mücadele bitmedi. Fakat ilginç şekilde Çin bir anda normale döndü.

DSÖ en azından bana hala hiç güven verici gelmeyen açıklamalarına devam ediyor.

Maske kullanımı konusundaki  ‘gerekli’ ‘gereksiz’ açıklamalarıyla bir sürü bilim adamı gözümden düştü açıkçası…

ABD den bağlanan ‘’doktor civanım ‘’zeybek oynamasını bilmiyor. 

Sayın Bakan mümkünse şiir okurken bu şiirdir diye ara başlık versin naçizane önerimdir. Anlaşılmadan araya gidiyor şiirler.

Bu yazdıklarımı da bu ülkedeki herkes biliyor, kayda geçsin istedim, en azından kendi adıma…