Bu sabah nöronlarıma takılan sorular eşliğinde yola düştüm. Bazı nöronlar arası bağlantılara takılan hayaller bundandı. O budanmanın acısı sızlıyor hâlâ. Emek hükümranları ile ilk karşılaşmam değil ve ilk karşılaşan ben değilim elbet.
Dünya kuruldu kurulalı bir yerdeki esinti başka bir yerde fırtınalara neden oluyor biliyorum. Birkaç dakikalık olayların, kararların ayları, yılları ezip geçmesi gibi...
Bazen "Neden?" sorusunun cevabı koca bir anlamsızlık oluyor. Çünkü bazen hayat absürtlüğün, anlamsızlığın ve de saçmalığın ta kendisi oluyor. Tüm bunların ortasında oksimoron bir söyleyişle duygusal yanımın uzantısı rasyonelliğimi henüz devreye sokmamışken benzer saçmalığı yaşayan uzaktan ama çok yakından bir arkadaşımı teselli ederken buldum kendimi. Onu mu teselli ettim kendimi mi teskin ettim bilmediğim bir sohbetin sonunda bir kez daha fark ettiğim yalnız olmadığımdı. Herkes her şeyin merkezi idi ve kimse hiçbir şeyin merkezi değildi. Evet dünya tüm anlamlarının yanı sıra absürt, saçma ve oksimoron bir yerdi.
Kendime iki gün verdim. Onca çabayı, yorgunluğu ve hayal kırıklığını atmak için iki gün yetmezdi elbet.
Bir duvar yazısı vardır; pek severim. "Hayallerim suya düştü ama boğulmadılar. Çünkü onlara yüzme öğretmiştim." Çocukluğuma dair anılar peydah olunca çok iyi yüzüğümü de hatırladım. Suskun denizler bana göre değildi. Dalgaya karşı dalga ile yüzebilmek... Gücünün dayandığı yere kadar kulaçları savururken deniz seni içine çekmeye çalışırken son bir havle ile kurtulursun boğulmaktan. Kıyıda derin derin nefes alıp dinlenirsin sonra hoopp cumburlop. Hayatı da böyle karşılıyorum galiba. Ya da dereler, denizler ve doğa beni hayatın gerçeğine böyle hazırlamışlar galiba
Zihnimin derin sularında, kayaların altını bağlamış tüm yosunlar bir anda su yüzüne çıkıverdi ve ben hepsinin ortasında koca bir boşlukta durdum. Uzun zaman sonra bu boşluk duygusunu bu kadar geniş hissetmiştim. Küçük bir kız çocuğu iken ve tüm ömrüm boyunca bedenimde ruhumda açılan yaralarla delik deşikmiş her yerim, kapatmaya tıpa yetmemiş meğer. Hangimiz delik deşik değil ki ve hangimiz koca boşluklarda yönünü bulmaya çalışmıyor ki!
➡️➡️➡️Hiç katarsislik zaman değilken yosunların köşe bucağı kapladığı ile yüzleşiyordum. İyi geldi mi? Ağırlığı tepeme yuva kurmuş olsa da sanırım evet!
...
Yavru kumruların eve bıraktığı bitler gibi her birini teker teker temizlemem gerek. Yok böyle olmayacak; tüm eve ilaç püskürtelim kitle katliamı yapalım. Bitlerin nazarında Hitler'den farkım olmasa da hayvan sevgisi de bir yere kadar nihayetinde.
...
Konudan konuya atlarken derenin üzerinde taştan taşa atlarak karşıya geçmeye çalışan küçük kızın enerjisini hissediyorum. En güçlü yanımın küçük bir çocuk esnekliğinde olması ne tuhaf. Altından kalkamadıklarımın üstesinden gelebilme gücünü buluyorum kendimde.
...
Oysa büyüdükçe güçleniriz sanıyoruz. Halbuki büyümek benim nazarımda sadece katılaşmak; eğer beraberinde şefkatle, olgunlukla, bilgelikle baktığın pencerelerin yoksa.
...
Durmak iyi geldi; pusuda bekleyen anılarla, hayata dair çabanın karşılıksız kalmasıyla, önemsediklerinin önemsizliği ile yüzleşmek iyi geldi.
...
Alerji ilacımı sakinleştirici niyetine içip erkenden yattım. Arkadaşımın son anlarını gördüğüm rüyalarımda onunla vedalaşamadım yine. Bu, canımı acıtsa da bir yandan böylesi daha iyi oldu belki de diyorum. Eşi bana "Herkese yetişmeye çalıştı ama kendine geç kaldı." dediğinde "Ahhh!" diyebildim sadece.
...
"Kendimize geç kalmak..."Kendime yetişmem gerekti. O yüzden durmak iyi geldi.
...
Velhasıl ifade etmeye uygun sözcük bulamadığım için "tuhaf" diye nitelendirdiğim bir sabaha uyandım. Erkenden yola düştüm ve usta "Bugün gelemeyeceğim Elif hanım."dedi bilmem kaçıncı kez.