SON DAKİKA
Hava Durumu

Bir 12 Eylül Zulmü Yaşanmıştı netekim…

Yazının Giriş Tarihi: 11.09.2020 14:19
Yazının Güncellenme Tarihi: 11.09.2020 14:19

Yarın 12 Eylül 2020

Yani 12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden tam 40 yıl geçmiş.

Daha dün gibi oysa.

Bir Cuma günüydü ve bazı köyler hariç, Cuma namazını kimse kılamadı.

Bütün Türkiye'nin üzerinden silindir gibi geçen bir darbeydi.

Ayrım gözetmediler.

Çocuk da demiyorlardı, kadın da...

Önlerine geleni derdest ediyorlardı.

Ne sağcı dinlediler, ne solcu, ne de İslamcı...

'Netekim Paşa'nın tabiriyle daha ilk gün; "bir sağdan astılar, bir soldan"...

 Darbe kabul edilebilir olsun diye kanla beslediler.

Gencecik çocuklar bir bir toprağa düşerken, darbeyi yaptıracak olan odak da sevinçle ellerini oğuşturuyordu.

Çetele tutuyor gibiydiler.

 Nihayet beklenen gün geldi.

6 Eylül'de MSP'nin tertiplediği muazzam Kudüs Mitingine 100 binden fazla muvahhid katılmıştı.

Kudüs'ü henüz başkent ilan etmiş olan İsrail'in bu mitingden rahatsızlığı had safhaya varmış olacak ki, ülkedeki kaosu gerekçe gösteren cunta, 6 gün sonra yönetime el koydu.

Darbenin gerekçeleri arasında bu miting de gösteriliyordu zira.

 Ülke insanı, ekonomik krizin yanında, her gün ortalama 6 kişinin öldürüldüğü, kurtarılmış bölgelerin oluşturulduğu, terörün memleketi bir baştan bir başa kuşattığı bu kaotik durumun sonlandırılacağını düşünerek metanetle karşıladı bu darbeyi.

Oysa 11 Eylül günü, Türkiye'nin neredeyse tamamında "Sıkıyönetim' vardı...

Yani ülkeyi fiilen  'asker' yönetiyordu zaten.

Terörden 'İllallah' diyen halkın, bu ayrıntıyı görecek mecali yoktu ne yazık ki.

 Sonrasında bir kasırga gibi esti, darbe yönetiminin uygulamaları.

On binlerce insan işkence tezgâhlarından geçti.

Darağaçları kuruldu, 'Mamak'lar, 'Diyarbekir Cezaevleri' birer işkence haneye dönüştü.

Her biri, kelimenin tam manasıyla, bir insanlık suçu olan bu olaylara, kimsenin itiraz edecek, ne dermanı ne de cesareti kalmıştı.

Çok basit gerekçelerle gözaltına alınan insanlardan günlerce haber alınamaz hale gelinmişti.

Darbe yönetimim hiç ayrım yapmıyor, zulümde mutlak bir eşitlik gerçekleştiriyordu.

Öyle ki, coptan nasibini almamış kimse kalmamıştı.

En iğrenç ve en aşağılık şekliyle tabi... 

 İşte, zulmün en zirvelere tırmandığı bu kapkara günlerde, 'necip Türk matbuatı' önceki darbelerde olduğu gibi yine zalimin yanında hizalanıyordu.

Rahmi Turan'lar, Haldun Simavi'ler, Hasan Pulur'lar, Nazlı Ilıcak'lar, Güneri Cıvaoğlu'lar, Güngör Mengi'ler ve tabii ki Hasan Cemal'ler, Netekim Paşanın hemen yanı başında, esas duruşta ve büyük bir gururla poz vermekten imtina etmiyorlardı.

İşleri buydu zira.

Darbeyi tedvire memur birer işbirlikçi zavallı olduklarına aldırış etmeksizin, güçlünün yanında hizalanmak onların asli vazifesi olagelmişti hep.

İyice bakarsanız, onları bu gün de büyük bir utanmazlık ve pişkinlikle darbe konsorsiyumunun yılmaz savunucuları arasında göreceksiniz elbette.

 Kenan Evren zahiren öldü.

Ama aslında, söz gelimi Yılmaz Özdil ile Hasan Cemal'in (ve elbette ki, benzeri bir sürü kalem tüccarının) ruhunda mevcudiyetini sürdürüyor.

Tabii bir de Paralel ihanet Çetesinin ve bu örgütün mel’un lideri FG'nin...

 12 Eylül darbesinin failleri ve destekçileri iki cihanda zelil olsun inşallah!

Mağdurları ise acı ve hüzünle anıyorum.

Rahmete iman edip göçenlere rahmet diliyorum.

Allah, bir daha böyle büyük bir zulmü yaşamaktan cümlemizi muhafaza buyursun.

 

 

Nihat NASIR

nihatnasir@gmail.com

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.