Zillet ittifakı, uzun süreden beridir antrenmanını yaptığı küfür ve hakaret üzerinden saldırı planını son dönemde tamamen bir stratejiye dönüştürdü.
Bunun öncesinde ise ittifakın illegal (!) ortağı HDP/PKK dışında kalan diğer unsurlar, ahitlerini yenilemek maksadıyla, birlikteliğin çerçevesini bir kez daha belirlemek üzere bir araya geldiler.
Bu kez aralarına, Abdullah Gül’ün emir eri Ali Babacan ile GP genel başkanı Ahmet Davutoğlu’nu da aldılar.
AK Partiden ayrılış süreçlerini tamamen bu maksada matuf şeklide yürüten Babacan ve Davutoğlu da nihayet muratlarına ermiş oldular.
Yeni projeksiyon, Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığını esas alırken, Akşener başta olmak üzere ittifakın diğer unsurlarını da CB yardımcısı sıfatıyla istihdam etmeyi öngörüyor. Böylelikle her birini, gerçekte karşılıkları olmadıkları halde bir arada tutabilmiş olacaklar.
Bu hesaba göre Akşener, bir tür başbakan (nasıl olacaksa artık) vasfı ile konumlandırılırken ekonomi, muhasebeci Ali Babacan’a havale ediliyor ve dış işleri bakanlığı da makam hırsı ile yanıp tutuşan Davutoğlu’na tevdi ediliyor.
Kulisler, bahsini ettiğimiz hesaplar ile çalkalanıyor.
Bu operasyonlar kuşkusuz ki, pamuk ipliği ile birbirine bağlı unsurları diri ve zinde tutmak amacı güdüyor. Düşünsenize, kamuoyu araştırmalarında adı bile geçmeyen DP, yüzde 1’i görmeyen (Fetö’nün derdinin) Deva’sı ve 0, 25 civarlarında gezinen GP’nin muhteris başkanı Davutoğlu, ciddi aktörler gibi masa etrafında toplanıyorlar.
Bunları aynı masa etrafında bir araya getiren gücün, “bir oyu” bile çok ciddiye aldığı açık.
Evet, bence de “bir oy” bile çok önemli elbette ama normal şartlarda birbirlerinin kanını içse doymayacak şahısların, böylesine ilginç bir operasyonun nesnesi konumuna getirilmesi bir hayli ilginç olsa gerek.
Tam bu noktada, ümmetin umudu ve tüm dünyanın ittifakla gerçek bir lider olarak kabul ettiği Erdoğan ile yol arkadaşlığını sırf hırsı ve kibri için terk edip Kılıçdaroğlu ve Akşener’in tabir caiz ise “getir-götür”cüsü olmayı seçen Davutoğlu’nun trajik haline mahsusen dikkat çekmek isterim.
Bütün bunları şunun için anlattım.
Daha seçimlere yaklaşık bir buçuk yıl varken 0, 25’e bile tenezzül ederek bu yapıyı oluşturmak, başlıkta da dikkat çektiğimiz gibi stratejik bir hamleden başka bir şey değildir.
Bugünden itibaren, oluşturulan bu yapının her bir öğesi, sistematik bir biçimde hakaret ve küfür yoluyla Erdoğan’ın ve AK Partinin gardını düşürmeye çalışacaklar…
Bu yönteme başvurmak “üst akıl” için tek çıkar yol olarak kalmıştı.
Neden mi?
Şundan…
Onlar da biliyor ki, her şeye rağmen, bir araya getirdikleri bu unsurlar ile Erdoğan’ı devirmek mümkün değildir.
Yapılabilecek tek bir şey kalıyor bu hakikat muvacehesinde…
Erdoğan’ı ve AK Partiyi yanlış yapmaya zorlamak!..
Eğer AK Parti yanlış yaparsa zillet ittifakı için iktidar şansı söz konusu olabilir.
Bunu en iyi, zillet ittifakını husule getiren “üst akıl” biliyor
İşte bahsini ettiğimiz stratejinin asıl amacı budur.
Daha seçimlere bir buçuk yıl varken, bu yapının muhteris unsurları tıpkı Bremen mızıkacıları gibi sırayla bağıracak ve bir sinir harbi oluşmasını sağlamaya yönelik atraksiyonlar yapacak ve dolayısı ile birbirini takip eden ve her seferinde gerilimi biraz daha yükselten bir sistem ile AK Partinin gardının düşmesini bekleyecekler.
Bunun için ilk olarak medyadaki tetikçilerini sahneye sürdüler.
Bu da tıpkı satrançtaki piyon hamlesi gibi diğer etkili elemanların önünü açmak amacı taşımaktadır ve görünen o ki, sonuç alma ihtimalleri vardır.
Hz. Âdem’e ve Sayın Cumhurbaşkanına yönelik hakaretamiz açıklamaları bir de bu gözle okumanızı salık veririm.