SON DAKİKA
Hava Durumu

ERDOĞAN, GÂVURLARI VE İŞBİRLİKÇİ HAİNLERİ BİR KEZ DAHA MAT ETTİ

Yazının Giriş Tarihi: 01.11.2021 00:26
Yazının Güncellenme Tarihi: 01.11.2021 00:26

Son on günün birinci gündem maddesi hiç şüphe yok ki, başını Amerika büyükelçisinin çektiği 10 ülke elçilerinin yayınladığı sözde bildiriydi.

Osman Kavala’yı arkalayan ve ülke yargısını hiçe sayan bu bildiri aslında Türkiye’de olup biteni bütün yönleriyle gösteren bir turnusol kâğıdı hükmündeydi.

Kimlerin bu memlekete için kaygı çektiği ve kimlerin ülkeye alenen düşmanlık yaptığı bu sözde bildiri ile bir kez daha açıklığa kavuştu.

Bildiri içeriğine girmeyeceğim. Bunun yerine üzerinde doğru düzgün tartışılmayan bir hususa dikkat çekmek istiyorum.

Meselenin, “hukuki” mi yoksa “siyasi “mi olduğuna yani…

Tabii bir de bu analiz üzerinden asıl maksadın ne olduğu hususuna değinmeye çalışacağım.

İktidara düşman olmayı ülkeye düşmanlıkla aynı çarpıcılıkta icra eden sözde muhalifler, uşaklık ettikleri zihniyet belli olmasın diye hukuki gerekçelerin arkasına sığınarak saldırdılar.

Öyle ki, CHP ve İYİ P genel başkanları “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi” kararlarını gerekçe göstererek, bildirinin, Türkiye’nin “iç işlerine karışma” bağlamında ele alınamayacağını bile söylediler.

Bununla yetinmeyip böyle bir haklarının olduğunu dahi söylediler ki, bu, sözün bittiği yerdi.

Aslında baştan sona kadar tutarsız bir iddianın tam ortasındaydılar ama maksat düşmanlık olunca, hakka, hukuka, yurtseverliğe bakacak halleri yoktu elbette.

Bize göre ise hadise bütünüyle siyasi bir muhtevaya sahipti.

Aksi olsaydı eğer, başta Yunanistan olmak üzere, birçok batılı ülkenin alenen ihlal ettiği “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi” kararlarını gündemlerine alırlardı.

İsrail’in, bırakın tanımayı adeta dalga geçtiği BM kararlarını çiğnemesine dikkat çekerlerdi…

Bütün bunlar, maksadın hukuk değil siyasi manipülasyonun olduğunun açık kanıtı hükmündedir ve bu nedenle bildirinin hukukla uzaktan yakından bir ilgisi yoktur!

Buna mukabil hükumete saldırmakta pek cevval olan muhalif kesimden; “İslâm düşmanı ve vatan haini terörist başı FG’yi Türkiye’ye iade etmeme gerekçesi olarak kendi hukuk sistemlerini gösteren Amerika, ne halt yemeye Türkiye’deki hukuki sürece dil uzatıyor?” sorusunu duymadık haliyle…

Oysa bunlar, AİHM gerekçesiyle “iç işleri sayılır” derlerken Amerika’nın, Yeni Zelanda’nın ve Kanada’nın Avrupa ülkesi olmadığı gerçeğini de ıskalıyorlardı.

Gelelim meselenin ilginç bulduğum en mühim noktasına…

Tayyip Erdoğan’ın bulunduğu son noktayı merak edip bunu öğrenmek maksadıyla atraksiyonlar yapan Amerika önderliğindeki “Batı”, bir kez daha yeni bir şey denedi.

Ekonomik saldırıların kaos üretme kabiliyetini sık sık test eden işbu odaklar, bu türden bir girişimle, finansal saldırının etki gücünü biraz daha arttırmak ve yönetimi zaafa sürüklemek maksadıyla bu mayınlı alana pervasızca girdiler.

Onlar sanıyorlardı ki, Erdoğan, bu çıkışı aktüel finansal gelişmelerin daha da azıtmaması için görmezden gelecek, kulak ardı edecek…

Bu öngörülerinde hangi oranda isabet ettiklerini ölçebilmek için denediler bu adice oyunu…

Hazır içeride işbirlikçi güruh da bu hadiseye odaklanmışken bundan daha iyi bir zamanlama olamazdı diye düşünüyorlardı ve hiç vakit geçirmeden bu aşağılık operasyonun startını verdiler. 

Her zamanki gibi, Türkiye’yi kaosa sürüklemek istedikleri bomba ellerinde patladı.

Finansal dengeleri gözeterek suskun kalacağını öngördükleri Erdoğan, beklentilerin çok üzerinde bir reaksiyonla tepki verdi.

Bildiriyi yayınlayan ilgili ülkelerin büyükelçilerini, “Persona non grata” yani “istenmeyen adam” ilan edeceklerini kesin bir dille ifade etti.

Orantısız bir tepkiydi bu ama karşı tarafa “restinizi görüyorum” demenin en anlaşılır şekliydi açıkçası.

Başta ABD olmak üzere tüm diğerleri, verilen cevabın ciddiyetini anlamışlardı.

Onlara bu bildiri için talimat veren ilgili devletlerin hükumetleri, bu kez kıvırma emri vermişti.

Önce Amerika yan çizdi, sonra diğerleri…

Fransa ve Almanya kısa bir süre direndi bu aşağılanma restine ama yapacak bir şey yoktu.

İçerideki işbirlikçi sözde muhalifler “iç işleri sayılmaz” diye alçalırken başını ABD’nin çektiği batılılar Viyana Sözleşmesinin 41. maddesine yani “iç işleri” olduğuna vurgu yaparken rezaleti diplomatik bir manevra ile üstlendiler.

Dikkat ediniz, alenen saldıran gâvurlar, içerideki işbirlikçi hainlerden daha tutarlıydılar bu noktada.

Gâvurlar, yedikleri haltın ciddiyetinin bilincinde olarak geri adım atarken, sırtlarını sıvazlayarak sahneye sürdükleri muhalifleri de dımdızlak ortada bırakmışlardı.

ABD’ye iman etmiş bu zavallılar şoka girdiler ister istemez.

Kimisi küfretti iman ettiği Tanrıya, kimisi sitem…

Bunları bile yapamayan zavallılar ise yutkundular sadece…

Bu gelişme bize bir şeyi bir kez daha gösterdi.

Ülkemizde yaşanan hadiselerin, iktidar ve muhalefet olgusuyla uzaktan yakında bir ilgisi yoktur.

Aleni bir savaşın içerisindeyiz ve maalesef gâvurlarla işbirliği yapan bir ihanet konsorsiyumu ile mücadele etmek mecburiyetindeyiz.

Aksini düşünen büyük bir aldanış içerisindedir…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Haberin Doğrusu En Güncel Haber

 

Haberin Doğrusu, Bursa haber, Bursa son dakika, Doğru haber, Son dakika, Bursa iş dünyası, Bursaspor, Bursa hava durumu, Bursa nöbetçi eczaneler, Bursa ekonomi haberi, Bursa kapalıçarşı, Bursa trafik durumu

 

 

 

 

 

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.