SON DAKİKA
Hava Durumu

Hedef Saptırmanın Yeni Figüranı: Haşim Kılıç

Yazının Giriş Tarihi: 11.04.2022 03:09
Yazının Güncellenme Tarihi: 11.04.2022 03:09

Geçtiğimiz hafta ortasında, Suriyelilerin şahsında Arap ve yabancı düşmanlığı ile temayüz etmiş Ümit Özdağ “Millet İttifakı” diye anılan 6’lı çetenin kucağına adeta canlı bir bomba bırakarak, Cumhurbaşkanı adaylarının Mansur Yavaş olduğunu açıkladı.

Ümit Özdağ, malum İYİ Partiden ayrılarak Zafer Partisini kurmuştu.

Kuruluşundan bu yana yabancı düşmanlığından maada hiçbir faaliyeti bulunmayan bu parti, bu büyük sessizliği, açık havada gök gürültüsüne benzer bir aksiyonla bozmuş oldu.

Ümit Özdağ’ın bu çıkışı hiç şüphesiz manipülasyon amaçlıdır.

Kendisi müstakil bir parti kurmuş olsa bile aklı fikri yedincisi kamuoyunun gözlerinden kaçırılmak istenen 6’lı çetenin bir unsuru olabilmektedir.

Bu nedenle mezkûr yapının elini rahatlatacak bir girişimi, muhtemeldir ki, onların talepleriyle gerçekleştirmiştir.

Dilerseniz ne demek istediğimi konuyu biraz daha açarak tavzih edeyim.

Bu haberin gündeme bomba gibi düştüğü gün (6 Nisan) sosyal medya hesaplarımın birinde aynen şöyle dedim.

“Yedincisi masanın altında gizli olan FETÖ kontrolündeki 6'lı çetenin cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül'dür!

Emir büyük yerdendir ve olağanüstü bir gelişme yaşanmazsa bu böyle olacaktır.

İleriye sürülen diğer isimler "bay sıfır risk" Abdullah Gül'ü korumak içindir.

Gerisi hikâye...”

Abdullah Gül isminin dışında zikredilen/zikredilecek olan tüm isimlerin aslında hedef saptırma amaçlı olduğunu ifade etmemin üzerinden henüz 2 gün geçmişti ki, bu kez bahse konu ittifakın Cumhurbaşkanı adayının Anayasa Mahkemesi eski başkanı Haşim Kılıç’ın olacağına dair haberler yayılmaya başladı.

3 gün arayla gelen ve gündemi değiştirme potansiyeli hayli yüksek bu haberlerin bir manipülasyon olduğuna yukarıdaki satırlarda dikkat çekmiştik.

Peki, bunun yanlışa yönlendirme olduğu hususunda neden ısrarlıyız?

Şundan…

Mevcut yapının yani 6’lı, 7’li ve hatta daha fazla sayıdaki unsurların bileşimiyle husule gelen oluşumun büyük bir zorlama ile bir araya geldiğinde hiç şüphe yok.

Düşünün, FETÖ’nün başat rol üstlendiği bu sözde ittifakın içerisinde dinsiz-imansız-Stalinist HDP/PKK da var, dibine kadar ırkçı/faşist şahıslar da… CHP gibi medeniyet değerlerimizi hâk ile yeksan etmiş Deccaliyetin merkezi de var, Davutoğlu, Karamollaoğlu ve Babacan da…

Bu dehşetengiz karışımın kendi iradeleriyle bir araya gelemeyeceğini ve başını Amerika’nın çektiği batı merkezli bir konsorsiyumun bu hilkat garibesi yapıyı icat ve imar ettiğini daha önceki yazılarımızda müteaddit kereler vurgulamış idik.

Meseleye bu iddia muvacehesinde bakıldığında, Cumhurbaşkanlığına aday olacak şahsın aynı iradenin işaretiyle ve hatta emriyle belirleneceğini anlamak hiç de zor olmayacaktır.

Dolayısıyla daha 2018 yılında aday yapılmaya çalışılmış ve fakat o gün konjonktür gereği aday gösterilmesinin hiçbir fayda sağlamayacağı anlaşılmış kişinin yani Abdullah Gül’ün esas aday olduğunu anlamak da hiç zor değildir, şöyle ki:

Sözde ittifaka baktığınızda önceki seçimden farklı olarak Davutoğlu ve Babacan’ın bu yapıya eklemlendiğini görüyoruz.

Başlangıçta, hiçbir oluşuma eklemlenmeden kendi hesaplarına siyaset yapacaklarını deklere eden bu partilerin, çok geçmeden ittifaka yamanması kuşkusuz ki, belli bir uzlaşmanın/anlaşmanın neticesidir.

FETÖ’nün derdine ‘Deva’ diye kurulan partinin arkasında Abdullah Gül’ün bulunduğunu değil sağır sultan kör sultan bile biliyor…

Peki, Abdullah Gül’ün onayı olmadan, Babacan’ın böyle bir yapının getir-götürünü yapacak kadar bir aşağılanmayı sineye çekebileceğini nasıl düşünebiliriz?

Bu, anılan yapının Cumhurbaşkanı adayının Gül olduğunun birinci delilidir.

İkinci delil şudur.

Gözlerden ırak olduğu ve takip edilmediği için çoğu kimsenin bilmediği bir şeye dikkat çekeceğim izninizle.

Deva Partisi kurulduktan sonra AB ülkelerinin neredeyse tamamının büyükelçileri Abdullah Gül ile görüşmüşlerdi.

Şimdi, Kılıçdaroğlu’nun üzerinde anlaşılmış bir metni ismi bilinmeyen (!?) bir büyükelçiye onaylatmış olmasını daha iyi anlıyoruz değil mi?

Bir diğer önemli husus da şudur.

Erdoğan’ı devirme amacı taşıyan  oluşumun bu menfur emeli gerçekleştirebilmesinin tek yolu, AK Partiye verilen oyların yüzde 2-3’lük kısmını almak zorunda olduğu gerçeğidir. Aksi takdire muhalif kanadın alacağı oyun hiçbir anlamı yoktur ve bu gerçek nedeniyle de bunu ancak Gül’ün başarabileceği düşünülmektedir. Yoksa Millet ittifakı, Babacan ve Davutoğlu’na kesinlikle muhtaç değildir. Özellikle de Davutoğlu’nun kaprislerini neden sineye çekiyorlar dersiniz…

Bütün bunlar Gül’ün tek aday olduğuna delalet eden veriler…

Peki, neden bunu açıkça deklere etmeyip başka isimleri piyasaya sürüyorlar.

Bunun da 3 sebebi var.

Birincisi; Gül’ün aşırı derecede korkak oluşu ve risk almaktan kaçınmasıdır.

İkincisi; Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu isimlerinin tahmin edilenden daha erken bir zamanda adeta yalama olması ve birbirlerini yıpratıcı bir noktaya ulaşmasıdır.

Üçüncüsü, Haşim Kılıç vesaire gibi isimlerle özellikle de CHP tabanını belli bir noktaya çekme ve onların öfkelerini/tepkilerini ölçme amaçlıdır.

Böylelikle taban Gül ismine bir nevi alıştırılmaktadır.

Bütün bunlara rağmen yanılıyor olamaz mıyız?

Elbette yanılabiliriz.

Seçime bir yıldan fazla bir zaman var ve bu süreçte hiç beklenmedik gelişmeler projeksiyonun tadiline neden olabilir.

Biz, elimizdeki doneler üzerinden bir analiz/değerlendirme yapıyoruz.

Bu değerlendirmelerin belli oranda yanılgı riski içermesi elbette ki, kaçınılmazdır. Lakin görünen o ki, 7’li çetenin adayı Gül’dür, emir yüksek yerdendir ve bütün bu şahit olduklarımız, hedef saptırmaktan başka bir şey değildir.

Her şeyin doğrusunu Allah bilir…

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.