SON DAKİKA
Hava Durumu

O GECE...

Yazının Giriş Tarihi: 15.07.2021 09:58
Yazının Güncellenme Tarihi: 15.07.2021 09:58

Başbakan Binali Yıldırım’ın bir TV kanalına bağlanıp açıklama yaptığı an, mesele büyük ölçüde anlaşılmıştı artık.

Yine aşağılık bir darbe hadisesiyle karşı karşıyaydık.

Derhal büyük bir hızla eve doğru hareket ettim.

Giderken AK Parti il teşkilat başkanını aradım. Bir darbe yapıldığını, eğer bu gece sokağa çıkılmaz ise bizim için bir yarından söz edilemeyeceğini söyledim ve “şu an planınız nedir?” diye sordum. Şükür ki, cevap beklediğim gibiydi: “Abi, herkese mesaj çekip Fomara (Şimdi adı 15 Temmuz Demokrasi Meydanı) Meydanında toplanacağımız bildiriyoruz.”

 

Eve geldiğimde herkes teyakkuz halindeydi.

Olan biteni anlamakta güçlük çekiyor, nelerin olup bittiğini benden öğrenmeye çalışıyorlardı.

Hiç tevile meydan bırakmaksızın “bu bir darbe” dedim.

Benden daha ılımlı bir cevap bekleyen ev halkı resmen paniklemişlerdi.

“Ne olacak peki?” diye sordular.

“Hiçbir fikrim yok, başarırlarsa sadece bizim değil, hatta sadece Türkiye’nin de değil, bütün bir ümmetin umudunu ve geleceğini yitireceğini” bütün çıplaklığı ile ifade ettim ve ardından ekledim. “Ben şimdi meydana gidiyorum, döner miyim bilmiyorum, dua edelim de Allah bunlara fırsat vermesin!”

 

Yatsı namazını kılıp yola revan oldum.

 

Yolda giderken nelerin olabileceğini hayal etmeye çalıştım.

Hani romanlarda ve hikâyelerde zor bir durumda kalan kişiye söyletilen, “o an bütün hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti” diye bir klişe vardır ya, tıpkı onun gibi ama tam tersinden, eğer bu mel’un darbe girişimi başarıya ulaşırsa, o günden sonra olacaklar bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti…

 

Türkiye, avuçlarının içine kadar gelmiş “lider ülke” hayalini en az yüz yıl erteleyecek, ABD’nin eyaletlerinden bir eyalet olacak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun önemli bir kısmını içeren bir PKK devleti kurulacak ve yeniden paryalığa dönülecekti.

Sadece ümmet değil, mazlum halklar da umutlarını toprağa gömecekti.

Sonrasında baş mel’un CIA ajanı Türkiye’ye getirilecek, halife yapılacak vesaire vesaire…

 

Bize gelince…

Buldukları yerde kafama sıkmalarını nimet addediyordum zira sadece 17/25 Aralık sürecinde değil ta 2007 yılında bunlar için “hain” nitelemesi yaptığım birçok yazı yazmıştım.  

O anki psikoloji ile kendimi düşünmüyor, ülkemin ve çocuklarımızın geleceği adına büyük bir üzüntü yaşıyordum.

 

Dudaklarımda dualarla meydana vardım.

Henüz çok az insan ulaşmıştı toplanma mahalline…

Herkes elinde telefonlarla ulaşabildiği insanları meydana çağırıyordu.

Kalabalık hızla büyüyordu.

Kamyonlar ve iş makinaları stratejik yolları kapatıyor, insanlar aşağılık darbeyi lanetleyen sloganlar atıyor ve birbirlerinden aldıkları güçle çok daha kuvvetle bağırıyorlardı.

Bu halkı millet yapan bütün unsurlar birer birer toplanıyorlardı meydana.

Romanlarda ve hikâyelerde okuduğum savaş meydanı tasvirlerini artık çok daha iyi anlayabiliyordum zira benimle birlikte herkes bu psikolojide idi ve kimse canın derdinde değildi.

Telefonumun şarjı bitmek üzere olduğu için sık sık parti binasına gidiyor, ülke çapındaki gelişmeleri oradaki televizyondan izliyor, bir yandan da Reis’ten bir haber olup olmadığını soruyor, sonra tekrar kalabalığın bulunduğu alana geliyordum.

Bunlardan birinde pijamalarıyla gelen birkaç kişi görmüştüm.

Bu manzara karşısında gözyaşlarıma ve hıçkırıklarıma engel olamamış ve şöyle konuşmuştum kendi kendime:

“Allah’ın izniyle bizi yenemeyecekler! Ben bu insanların en küçüğünden en büyüğüne kadar hepsinin ellerinden öpüyorum! Ya Rab, bu insanları mahzun ve mahzul etme!”

 

Sonra müjde geldi.

Reis bir TV kanalına bağlanıp görüntülü telefondan herkesi bu hain darbeye karşı direnmeye çağıyor!

İnsanların motivasyona 5’e, 10’a katlanmıştı.

Salalar okunuyor, meydan kalabalığı kaldıramaz duruma geliyordu.

Artık kulaklarımız sadece İstanbul ve Ankara’daki gelişmelere kilitlenmişti.

Başta Erol Olçok ve ciğerparesi olmak üzere birçok tanıdığımız ve tanımadığımız kahramanların şehadet haberleri de ulaşıyordu ama hainler her geçen dakika kaybetmeye biraz daha yaklaşıyorlardı.

 

Sonrası malum.

Allah, İslâm tarihinin belki de en şerli, en aşağılık, en münafık, en zalim, en hain taifesini rezil ve zelil eyledi.

Güneşin doğuşuyla birlikte, mel’un darbenin bastırıldığı hakikati de ışımaya başlamış, büyük bir felaketin eşiğinden dönmüştük.

Bizleri bu büyük afetten Allah’ın iradesi ve inayetiyle, halkın feraseti ve Reis’in liderliği korumuştu.

 

O gün kendime şu sözü verdim.

“Ben yaşadığım sürece, Erdoğan yaşadığı sürece, her ne şart ile olursa olsun bu ‘Adamı’ destekleyecek ve asla köstekleyenlerden olmayacağım!

Bunun için tek bir şartım vardır! Erdoğan’ın İslam’a ve vatana ihanet etmemesi…”

 

Allah, bu aziz millete bir daha böylesine acı ve felaket yaşatmasın.

Bir daha böylesine hain ve aşağılık mahlûklara fırsat vermesin ve bugünleri unutturmasın!

Zira unutan hüsrandadır!

 

15 Temmuz şehitlerini rahmetle anıyor gazilerimize şükranlarımızı arz ediyoruz...

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.