SON DAKİKA
Hava Durumu

ÖNCE VE HER DAİM ‘SÖZ’

Yazının Giriş Tarihi: 14.06.2021 08:57
Yazının Güncellenme Tarihi: 14.06.2021 08:57

Ezeli hakikat tüm kâinatı kuşatmışken neden insanlar, birbirlerini anlayamama nedeniyle hayatı çekilmez hale getirirler dersiniz?

‘Birbirlerini anlayamama’ bizim tespitimiz… Oysa herkes, yekdiğerinin kendisini anlayamadığını düşünür.

Şu bir gerçek ki, dilin var oluş nedeni ‘anlaşmak, anlaşılmak’ tır.

El tutmak, dokunmak için, göz görmek için, kulak işitmek içindir.

Ve tabii ki dil konuşmak, konuşmak da anlaşmak, anlaşabilmek içindir.

Asli vazifesi budur.

Fakat el, nasıl ki, memnu olan darp etmeye, çalmaya, kesb-i harama vesile ediliyorsa, tıpkı onun gibi dil de, yalan, iftira ve gıybet gibi dolaylı su-i istimallere alet edilebiliyor.

Burada dili diğer uzuvlardan ayıran mühim bir fark vardır…

Yukarıda dedik, dilin asli fonksiyonu konuşmak, konuşmak da anlaşmak içindir diye.

İşte, diğer uzuvlardan farklı olarak su-i istimallerin dışında dil, var oluş nedeninin tam hilafına da kullanılabilmektedir. Hatta çoğunlukla bu olumsuz fiil gerçekleşir.

Hazreti İsa (a.s.) efendimiz için ‘Allah’ın kelimesi’ buyrulmuştur, malumunuz…

Yine malumdur ki, Hazreti Meryem (a.s.), Allah tarafından konuşma orucuyla emrolunduğunda, üzerine atılan iftirayı, kundaktaki bebeğinin yani Hz. İsa (a.s.) efendimizin mucizevî konuşmasıyla bertaraf etmişti.

Saf, pâk, dosdoğru ve hakikatin ta kendisi olan konuşma…

Vahyin, insandan istediği, tastamam budur aslında.

Dilin ve mantığın çoğunlukla eş anlamlı kullanıldığını hesaba kattığımızda, düşünüşün sıhhatinin de, doğru konuşma becerisini elde etmekle mümkün olacağını görmek, hiç de zor olmaz. 

Birbirleriyle adeta iç içe geçmiş olan dil ve mantık, cihanşümul hakikate uygun olduğu oranda maksada muvafık düşer. Yani yüce Yaratıcının insanı muhatap almada vesile olarak kullandığı ‘söz’le sahici bir ilişki, bu hakikat paralelinde kurulabilir ancak.

Bu nedenle vahiy, doğru düşünüşün kaynağı olurken, Kur’anla kavgalı olan felsefe (bu meyanda Kur'an'la barışık felsefe de müsbet bir işleve sahiptir), saliklerini cerbezeye, küfre, inkâra ve yanılgıya sürüklemiştir.

Bu arızalarla malul zihin sahipleri ise her daim hüsrana uğrayanlardan olmuşlardır elbette.

Görünüşte cazip ve etkileyici bir söylem gibi telakki edilen nice düşünce ekolleri vardır ki, sonuç itibariyle, ‘havanda su dövmekten’ daha anlamlı bir niteliğe asla sahip olamamışlardır.

Kur’an, mütemadiyen, insanları doğru düşünmeye yönelmeleri için uyarmış, bunun için de ‘sözü eğip bükmemeyi’ emretmiştir.

Sözü eğip bükenler, vasatın altındaki kapasite sahiplerini aldatmayı başarabilmişlerdir ne yazık ki…

Doğru düşünmenin yolunun, doğru konuşma metodunu elde etmekten geçtiğini gözler önüne seren şu tablo ne muhteşemdir!

Müşrikler, akılları sıra peygamberi (hâşâ) köşeye sıkıştıracağını düşündükleri şeytani vehimlerini şöyle soru haline getirmişlerdi.

‘Çürümüş kemikleri kim diriltecek?’ (Yasin suresi, 78)

Allah azimu’ş-şan bu ayette, zekâsını matah bir şey zanneden insanın, aynı zamanda hilkatine de işaret ederek, nasıl halk edildiğini hesaba katmadan, boyundan büyük bir işe kalkıştığını beyan buyurur.

Cevap ise kelimenin tam manasıyla harikuladedir.

Kendisini bir şey zanneden zavallıların, mal bulmuş mağribi gibi üzerine atladıkları fasit sorularının beş para etmezliğini gözler önüne seren muhteşem bir cevap…

‘Onları hiç yoktan kim var ettiyse O’… (Yasin suresi, 79)

Bu cevap, hem soru sahiplerini istiskal etmekte, hem sorunun anlamsızlığını bütün sarahatiyle gözler önüne sermekte ve hem de vahyin muhteşemliğine dikkatleri çekmektedir.

Bu cevap, inanan inanmayan herkese doğru düşünmenin yolunun, doğru diyalekte sahip olmaktan geçtiğini, bunu elde edemeyenlerin yanlış soruların peşine takılıp gırtlaklarına kadar yanlışa gark olacaklarını tüm çarpıcılığı ile göstermektedir.

Söz, yanlışla başlamışsa eğer, yanlış düşünüş kaçınılmaz olmakta ve bunun sonucu olarak da yanlış sorular birbiri ardına sökün etmektedir.

Soru yanlışsa, bu fasit mantığı hesaba katmadan ona aynı istikamette cevap aramak, bir dizi yanlışlığı kaçınılmaz kılar.

O nedenle Allah azze ve celle, ibret nazarlarını, çürümüş kemiklerin nasıl diriltileceğine değil, kemiğin hiç yoktan nasıl var olduğunu hesap dışı tutan sorudaki zavallılığa yönlendirmiştir.

Kemiğin başlangıcı ile ilgili bir fikri olmayanın, sonuna dair fikir yürütmesindeki zavallılığa yani…    

Şimdi düşünelim isterseniz…

Yığınla yanlış soruya doğru cevap aramak için harcadığımız zamanı düşünelim.

Sorusunu bile doğru soramayan zavallı aklı.

Ve tabii ki, kâinattaki tek mutlak hakikatin vahiy ve vahiyden beslenen bilgi olduğunu...

Vahyin diyalektiğini kavramanın ne denli ehemmiyet taşıdığını.

Aklı, Kur’an’ın ve imanın emirber bir neferi haline getirmenin hayati önemini…

O halde her şeyin mülkü ve tasarrufu (hükümranlığı) elinde bulunan Allah'ın şanı ne yücedir. Siz de yalnız O'na döndürüleceksiniz.’  (Yasin suresi, 83)

 

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.