SON DAKİKA
Hava Durumu

Ermenistan-1 Terörize Etme Ustası ve Kandırılan Ayrılıkçılar

Yazının Giriş Tarihi: 02.10.2022 00:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 02.10.2022 00:00

Tarih bilgisi olmadan konuşsaydık, anlatım sağlam temellere oturmayacaktı. Sıkıcı olduğunu düşündüğüm bir yazıyla merhaba demek zorunda kaldım. Yine de her konuda bilgimiz olsun değil mi?

Yakın Çağ öncesi Safevi (Mevcut İran topraklarında Türkler ve Persler’in yoğun olduğu bir devlet.) ve Osmanlı arasında sürekli el değiştirmiş bir coğrafyada, Osmanlı’nın bölgeyi Safevi Devletine bıraktığı ikinci Kasr-ı Şirin Antlaşması kabulüne kadar mevcut Ermenistan Bölgesinde Ermeni nüfusu %5’ten azdı. Bu tarihler(1700’lü yıllar) Osmanlı’nın zayıflamaya başladığı dönemdi. Sonrasında, modernleşme adı altında Batılılaşmayı temele alan Osmanlı, Yaş Antlaşması ile de Avrupa’da Kırım sevdasından neredeyse vaz geçmek zorunda kalmıştı.

Bölgedeki Ermeni nufüs oranı, 1828 tarihli Türkmençay Antlaşması’na kadar %20’ye yaklaştı fakat bu süre zarfında Osmanlı’nın bölge ile etkileşimi neredeyse kalmamıştı. Yaş Antlaşması ile ilerlemeye devam eden Ruslar, Doğu’da da Türkmençay ile Ermenistan Bölgesini Safevi Devletinden alarak Rus İmparatorluğu’na kattılar. Ne olduysa Rusya’nın bu bölgeyi Ermenistan Vilayeti yapması sonrası oldu.

Bu tarihlere kadar dünyaya yayılmış olan Ermeniler gayet mutlu mesut yaşamaktaydılar fakat Ermeni Vilayeti olduğunun duyulması sonrası dünyaya yayılmış olan Ermeniler’de değişiklik meydana geldi. İlk dalga olarak İran’da yaşamakta olan Ermeniler kendi vilayetlerini sahiplenerek bölgeye yerleşmeye başladılar ve Osmanlı’ya karşı öncü bir kuvvet oluşsun görüşü ile Ruslar da bu durumu genel olarak desteklediler. Rusya ve İran’dan gelen bu göç dalgası ile bölgedeki Ermeni nüfusu %50’lere ulaşmıştı. Ruslar bu durumdan daha sonra kısmen pişman olacaklardı fakat her şey için çok geç olacaktı. Pişmanlıklarının yanında tabi ki Osmanlı-Rus Savaşları için de kullanışlı bir grup meydana getirilmiş ve kullanılmıştı.

Ermeni Vilayetinde toplanmaya başlayan Ermeniler’e ilk kışkırtmalar, çok uzaklarda olan Fransa’dan gelecekti. 1800’lü yılların sonlarına doğru, Venedik’te Ermenistan Bayrağına karar verilmekteydi. Ruslar işte bunu görememişti. Rusya ve Fransa ile başlayan bu kışkırtmalar, günümüzde bile devam edecek Ermenistan uluslararası ilişkilerinin temellerini atmıştı.

1800’lü yıllarda Tanzimat Fermanı ve akabinde Islahat Fermanı ile Batılılaşma ile elindeki toprakları korumaya çalışan Osmanlı, II. Abdülhamid’in 1. Meşrutiyet’i de ilan etmesiyle demokrasiye çok hızlı bir giriş yaptı. Bu tarihlerde İngilizler’den tutun da Fransızlar’a kadar tüm devletler din merkezli olarak Osmanlı içerisinde misyonerlik faaliyetleri yürütüyor ve çatışmalar çıkararak azınlıkları kullanıyordu.

İşte tam da burada, Ruslar’ın sıcak denizlere inme politikası ile Büyük Ermenistan Düşü ortak paydada buluşarak Kafkasya Cephesini oluşturdu. Osmanlı-Rus Savaşlarında; Kafkasya Cephesinin Rus Güçlerinde, yüksek rütbeli subaylar Rus, cephede çatışan alt rütbelilerde ise Gürcüler ve Ermeniler büyük ağırlığı oluştururken; Osmanlı Cephesinde ise Osmanlı Bayrağı altındaki tüm etnik kimliklerden askerler olduğu gibi bir de çeşitli Çerkez Boylarından oluşan Kuva-yi Muavene, gönüllü birlik olarak bu cephedeydi.

Osmanlı-Rus Savaşındaki yenilgi sonrası gericilerin baskısıyla sonlandırılan Meşrutiyet Devrimi, daha sonra 1900’lerin başında II. Abdülhamid tarafından tekrar ilan edildi.

Azınlık haklarını giderek genişleten bir Osmanlı olmasına rağmen, Rusya tarafından kullanışlı bir maşa haline gelmiş Ermeniler, Osmanlı-Rus Savaşlarında ve sonrasında bölgede misyonerlik faaliyetlerine başlayacak ve Osmanlı içerisinde yaşayan Ermeniler’i kışkırtacaklardı. Osmanlı-Rus Savaşlarında istediklerini alamayan Ermeniler hırçınlaşmaya ve Rusların sözünü dinlememeye başlamışlardı. Bu noktada da diğer devletlerin kışkırtmalarına kısmen açık bir hale geldiler. Günümüzde de durum aslında aynen devam etmektedir. Ermeniler, Ruslar’ın güdümünde hareket etmekte fakat istedikleri olmadığı anda desteği dışarıdan talep etmektedirler ki zaten bölgede ipleri elinde tutmaya çalışan büyük devletler, talep olup olmadığına bile bakmaksızın Ermenistan’ı, Türkiye ve Rusya’ya karşı sürekli desteklemeye çalışmaktadırlar.

31 Mart Vakası ile II. Abdülhamid’e darbe yapıldıktan sonra Osmanlı içeride zayıflamış olsa da Avrupa’nın çıkar amaçlı çatışmaları yoğunlaşmış ve Osmanlı’nın Avrupa cephesinde rahatlama olmuştur. Fakat Osmanlı-Rus Savaşları sonrası Ermeniler, savaş sırasında ilerledikleri topraklarda hak iddiasına girmişler ve bu topraklarda Ermeni Çeteler ile terörist faaliyetleri desteklemeye başlamışlardır. Günümüzde de Ermenistan tarafından desteklenmekte olan Türkiye karşıtı eylemler ve terörist faaliyetler işte bu dönemde yaşanan olaylardan kaynaklanmaktadır.

Rusya’nın; Ermeniler’i, Ermeni Vilayetinde neden toplandığı ancak 1900’lerde anlaşılacak ve Osmanlı tarafından önlem alınmaya çalışılacaktı. Fakat 1. Dünya Savaşının patlak vermesiyle, Osmanlı içerideki kısa vadeli çözüm olarak, sorun çıkaran Ermeniler’in Ermeni Vilayetine gönderilmesini sağlasa da hem Rusya, hem Osmanlı, hem de İran için uzun vadede bu çözüm iyi olmadı. 1. Dünya Savaşını da fırsat gören Ermeniler, Rus desteğini sürdürseler de Rusya savaştan çıkmak için tekrar Osmanlı ile masaya oturunca Ermeniler’in hırçınlıkları artık Türkler’e karşı kalıcı bir nefrete dönüşecekti. Osmanlı’dan Ermeni Vilayetine gönderilen Ermeniler, bölgedeki Ermeni nüfusunu %70’lere çıkarmış ve artık Ermeni olmayan tüm azınlıklara karşı şiddet göstermeye başlamışlardı.

Rusların Bolşevik Devrimini sonrası kurulan Transkafkasya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyetinin dağılmasını fırsat bulan Ermeniler, ilk bağımsız Ermenistan devletini Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti adıyla kurmuş olsalar da hiçbir devlet tarafından tanınmamış ve daha üçüncü yılını tamamlamadan Sovyet ve Türk Orduları tarafından işgale uğramış ve Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti olarak Sovyetlere bağlanmıştır.

1900’lü yılların sonlarına gelinirken Karabağ sorununun da etkisiyle Türkler’i düşman gören Ermenistan, ufak katliamları bırakarak soykırıma başlamış ve Türkler’e yaşama hakkı tanımamıştır. Hatta bu konuda Ruslar ile görüş ayrılığına düşen Ermeniler, 1990 yılında ordusunun Ruslardan bağımsız olduğunu ilan etmiş ve sonrasında Sovyetler Birliği dağılınca da tamamen bağımsızlığa kavuşmuştur.

Burada tamamen bağımsızlığı açmamız lazım. Ermenistan tarih boyunca en fazla vilayet olduğundan bazı konularda gelişimini günümüzde bile tamamlayamamıştır. Her ne kadar bağımsız görünse de ekonomide, askeri gücünde, uluslararası konularda ve daha birçok konuda tecrübesiz ve zayıftır. Bu nedenle, çeşitli ülkelere boyun eğerek kolaylıkla o ülkelerin politikalarını benimsemektedir. Yılların vermiş olduğu alışkanlıkla genel olarak Rus etkisinde kalan Ermenistan, ihtiyaçları doğrultusunda Amerika’nın bile politikalarına alet olabilmektedir. Yine de Ruslar’dan çok iyi öğrenmiş oldukları terörize etme konusunu kullanmakta başarılıdırlar. Geçmişte kendilerine yapılanın birebirini kendileri, ASALA ve uzantılarında uygulamaktadırlar. Öyle ki bugün Ermenistan dışında yaşayan Ermeniler’in çoğu; kendi ülkelerinden çok, Türkiye’ye karşı eylemler yürüten terör yapılarını desteklemektedirler.

Bu noktada da örnek olarak PKK konusunu biraz açabiliriz. PKK sempatizanı Kürtler, “Türkler bizi asimile etmek istiyor” söylemini dile getiriyor olsa da Kürtler’in asimilasyonu MS. 500’lere kadar Ermeniler tarafından yapılmıştır. Bu tarihlerden sonrasını da yukarıda zaten özetledim. Söylenenin aksine, Osmanlı da dahil olmak üzere Türk Devletlerinde azınlıklara tanınmış haklar, çevremizdeki tüm devletlerden hep daha fazla olmuştur.

Bugünün PKK’sının basit bir tanımla ayrılıkçı Kürtler’den meydana geldiğini düşünmek çok büyük hata olur. PKK’yı, akıl hocası ve stratejisti ASALA’dan başlayarak değerlendirmek gerekir. Zaten, ASALA da ismen dağıldıktan sonra PKK çatısı altına girmiştir. Yani burada Rum ve Ermeni çıkışlı bir yapı görmek mümkün. Rum ve Ermeni çıkışlı ASALA, başta ayrılıkçı Kürt yapılanması olan PKK’yı bir süre destekleyip, lağvedildikten sonra da PKK bünyesine katılımıyla aslında Kürtler’den daha aktif hale gelmişlerdir. Bugün PKK’nın karar mekanizmalarına bakıldığında da kuvvetle muhtemel geçmişi Ermeni olanların yoğunluğu veya Ermeniler ile ilişkilerinin yoğunluğu kolaylıkla fark edilecektir. PKK tarafından çizilen haritalarda da bu tezin doğruluğu kolayca görünmekte. Kürtler’in yoğun olarak yaşadığı ve kitlesel soykırıma maruz kaldıkları asıl toprakların, bugünün Ermenistan toprakları olmasına rağmen PKK ve uzantılarının hak iddialarında bu toprakların bulunmaması bu yapıların sadece “Büyük Ermenistan Düşü” ile ilgili olduğu açıkça göstermekte. PKK ve uzantılarının örgüt elemanı toplamak için Türkiye’de yaşayan azınlıkları kandırdıklarını söyleyebilmek işte bu yüzden mümkündür.

Yani PKK sempatizanı Kürtler de kandırılarak, Büyük Ermenistan Politikalarına hizmet etmektedirler. Ezilen halkların dayanışması adı altında toplandığını düşünen bu kişiler Rum ve Ermeni ayakçılığından öteye gidememektedirler. Bu durum, Rum ve Ermeniler haricinde terörist yapılara destek verenlerin saflığından ziyade, Ermenistan’ın Ruslar tarafından terörize edilerek tecrübe ettikleri ustalıklarından kaynaklıdır. Türkiye’de yaşayan ayrılıkçıların bile bu konuda bilgi sahibi olması, belki de ayrılıkçı düşünceden vaz geçmelerine vesile olabilecek bir konudur.

Ermenistan devlet aklı, tüm konularda başarısız ama terörize etmede en başarılı akıldır desek yeridir. Rum ve Ermeniler her fırsatta dünyaya barış mesajı veren ama bölgede de kaosa en çok destek verenlerdir. Ermenileri bir de bu gözle değerlendirmek gerekmektedir.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.