SON DAKİKA
Hava Durumu

Türkiye-1 Özgürlükler Ülkesi

Yazının Giriş Tarihi: 23.10.2022 02:04
Yazının Güncellenme Tarihi: 23.10.2022 02:04

Bir süredir ülkelerle ilgili yazıyorum. Ülkemize ırkçısınız diyorlar, ben de hayır siz ırkçısınız diyorum. Ülkemize özgürlükleri kısıtlıyorsunuz diyorlar, ben de hayır siz özgürlükleri kısıtlıyorsunuz diyorum. Ülkemize insan haklarını ihlal ediyorsunuz diyorlar, ben de hayır siz insan haklarını ihlal ediyorsunuz diyorum. Azınlık düşmanısınız diyorlar, hayır siz azınlık düşmanısınız diyorum. Böyle gidiyor, bir türlü anlaşamadık. Ben de dedim ki onları yazınca olmuyor, bir de Türkiye’yi bizde neler oluyor diye değerlendirelim.

Son yazımda tarihi sürece girmeme konusunda anlaşmıştık ama geçmişte de burada bahsedeceğim gibi olduğumuzu söylemeliyim. Özellikle çağa uyum sağlama kapsamında Osmanlı döneminde de devlet olarak hemen hemen aynı tarzda hareket ettiğimizi söylemek mümkün. Hainleri hep mazlum olarak görebilmek için elimizden gelenin fazlasını yapmışız, onlar da bir an bile mağdur edebiyatı yapmaktan vaz geçmemişler.

Hemen yakın tarihteki örneklere geçelim ve soralım ülkemiz hakkında konuşanlara, bu olaylarda adı geçenlere siz ülkenizde yaşama hakkı verir miydiniz?

Türkiye’de terör deyince akla gelen PKK/YPG ve FETÖ hakkında konuşmak bu yazı için yerinde olacaktır.

Sözde soykırım yalanlarını destekleyerek Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanlığı koltuğuna yerleşen Şebnem Korur Fincancı ve destekçileri ile başlayalım.

Geçtiğimiz yıllarda TTB Başkanı olarak görevine başlayan ve bu nedenle olumsuz eleştiriler alan Fincancı, yeni bir yalanla da uzmanlığını da hiçe sayarak 'terör örgütü propagandası yapmak' ve 'Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılama' suçu ile kendisine soruşturma açılmasına sebep oldu. Haliyle geçmişte olumsuz eleştiriler yönetenler de haklılıklarını bir kez daha göstermiş oldular. Mesela Yıldıray Çiçek, “Ne oldu şimdi?” derse haklı değil mi?

Bu kişilere devletin kaynaklarını gereksiz yere kullanmaktan da dava açılması gerektiğini düşünüyorum. Hava, su, elektriği geçtim; düşüncesizce hareketleriyle savcılarımızın, hakimlerimizin, mübaşirlerimizin zamanını da çalmaktalar. Devletine sahip çıkmayı bırakıp da yalanlarla devlete leke sürmeye çalışanlara harcanan zamanın bile bir bedeli olmalı ve bu bedel ödetilmelidir.

Bir de bu türlerin ipi ile dipsiz kuyulara inenler var ki onların da zaten bu türlerden farkları yok. Mesela Canan Kaftancıoğlu, hemen savunmaya geçmiş. Bilim insanının her türlü iftirayı atabileceğini savunuyor kendisi. Kaftancıoğlu’nun bu söylemi sizce de yazımın başında belirttiğim diğer ülke söylemlerine benzemiyor mu? Takdiri değerli okurlarıma bırakıyorum.

Bir de milletimizi savunması gereken, söz konusu Türk Silahlı Kuvvetleri olunca özellikle düşünerek hareket etmesi gereken kişiler var ki bu kişileri anlamak hiç mümkün değil. Gerçi; suçlamış gibi olmayalım, belki de düşünerek hareket etmekteler. Belki de muhatap Türk Silahlı Kuvvetleri olunca, düşünerek bu tarz söylemlerde bulunmaktalar. Fincancı’nın ipini kullanarak kuyularda en dibe inme yarışmasında değiller mi sizce de?

Arka arkaya yaşadığımız karanlık olaylara FETÖ örneği ile devam edelim.

Türkiye’de, PKK/YPG savunucu söylemler devam ederken, daha 24 saat geçmeden bir bomba da FETÖ’den düştü ülkenin ortasına. Danıştay 5. Dairesi herkesi şaşırtan bir karara imza attı ve FETÖ şüphelisi 178 Hakim-Savcı için mesleğe dönmesi haberleri yayıldı. Bu kararla, Yargıtay 3. Daire’nin daha önce askeri öğrenciler için vermiş olduğu kararı hatırladık. Bu karar sonrası, mahkemesi devam eden FETÖ şüphelisi askeri öğrencilerden biri Gazi Mecliste, “Gülen’e terörist diyemem” diyen annesiyle birlikte ziyaret turuna çıkmıştı hatırlarsanız. Bu ziyarette HDP, İyi Parti ve CHP ziyaret edilerek Kemal Kılıçdaroğlu ile de kucaklaşılmıştı.

Ne güzel de söylemişti Neslihan Irvana, "FETÖ’nün askeri okullardan acımasızca tasfiye ettiği bu vatansever gençlerden biriyle neden boy boy fotoğraflar çektirmezler?" diye.

Demem o ki Genel Başkanı FETÖ şüphelisi ile kucaklaşanın, yardımcısı veya saz arkadaşları da PKK/YPG şüphelileri ile kucaklaşmaz mı? Terör şüphelileriyle kucaklaşanlara, topraklarımızda dilediğince yaşama hakkı vermişiz, yetmemiş vekil tayin edip dokunulmaz yapmışız ülkemizde.

Mesleklerine dönecek Hakim ve Savcılarla kucaklaşma ne zaman diye sormayalım mı? Yoksa, çoktan kucaklaşıldı mı mayonez ve ketçap eşliğinde?

Veya... Sormayalım mı diğer ülkelere?

“Siz misiniz ırkçı, biz miyiz?” diye.

“Biz miyiz özgürlükleri kısıtlayan yoksa kaçak göçmen miyiz kendi ülkemizde?” diye

“Devletimize bela olan terör yapılarıyla bile böyle mutlu mesutken, nasıl dersiniz insan hakları ihlali?” diye.

Azınlık düşmanlığından bahsetmeyelim bile bu ülkede. Türkçe değişsin Arapça olsun diyen mi yok ülkemizde, yok Arapça olmasın Osmanlıca olsun diyen mi? Nasıl dersiniz azınlık düşmanı, asıl azınlıklarımız düşman Türkiye Cumhuriyeti’ne.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.